Stratejik Partner Stratejik Hata
Türk Telekom özelleştirilmesinde `stratejik partner` gereksiniminden söz edilmesi,
`özelleştirmeler yabancılara muhtaç` görüntüsü yarattı.
Geçtiğimiz hafta içerisinde Özelleştirme İdaresinin en tepesinde oturan yetkili kişi Türk Telekom için stratejik ortak gereksiniminden söz etti.Bu son derece talihsiz beyan özelleştirmeye en sorumlu makamlarda oturanların nasıl baktığını ya da bu işe nasıl bakamadıklarını göstermesi bakımından çok önemlidir.
`Stratejik ortak` ya da bürokrasimizin tepe noktalarını sık sık gezip akıl satan Dünya Bankası ve IMF uzmanlarının diliyle `strategic partner` ile faaliyet sahasında tanınmış bir yabancı firma kastedilir. Özelleştirme sırasında böyle bir firma aramak gelişmekte olan ülkelerde oldukça sık kullanılan bir yöntemdir. Stratejik ortak arayanlar genelde stratejik ortağın hisse nispetine bakmaksızın bu ortağa geniş yönetim yetkileri verirler. Hatta çoğu zaman yönetim bu yabancı ortağa tamamen terkedilir. Peki böyle bir duruma neden gerek görülür? Herşeyden önce bir ülkenin kalkınmışlık düzeyine bakıldığında, özelleştirilecek kurumun iyi yönetilmesi için böyle bir ortak arayışı kaçınılmaz olabilir. Böyle bir ortağın bulunması aynı zamanda özelleştirecek kurumun hisselerini daha kolay bir şekilde halka arzını sağlar. Zira konusunda dünyaca tanınmış bir ortağın bulunması ve bu ortağın yönetim sorumluluğu almış olması yerli ve yabancı yatırımcılar için güven unsuru yaratır. Ayrıca stratejik yabancı ortaktan firmanın teknolojik düzeyini artırması da beklenir.
Stratejik ortağa yukarıda çizilen çerçevede bakarsanız Türk Telekom`a neden illaki bir yabancı, hem de yönetimde hisse nispetinin fevkinde etkili olabilecek bir yabancı aranması gerektiğini anlamak bir hayli zor. Türk Telekom`un içinde bulunduğu durum ne olursa olsun çok önemli bir sektörde faaliyet gösteren ülkemizin en büyük şirketlerinden birisi. `Bu şirketin bir kısmını bir yabancıya ayrıcalıklı bir şekilde vermek lazım` demek şu manaya gelir:Bu şirketi Türk özel sektörü idare edemez ve Türk mühendislerinin de telekom sahasından pek fazla bir haberleri yoktur. Bu bakış açısı fevkalade yanlış ve saçmadır.Herşeyden önce Türk özel sektörü Türk Telekom`u idare edebilecek kapasitedir. Türkiye telekomünikasyon konusunda teknik olarak geri bir ülke değildir. Bilhassa askeri elektronik sahada son yılarda Türkiye`nin yaptıkları hiç küçümsenecek şeyler değildir.
Türkiye oldukça komplike telekomünikasyon ürünleri üreten hatta ihraç eden bir ülkedir. Türkiye`nin bu konuda içeride ve dışarıda yetişmiş ve mesleğinin en düst düzeyinde olan yeteri sayıda mühendisi ve teknisyeni de vardır. Dolayısı ile stratejik ortaktan acilen teknoloji beklemek de doğru değildir. Eğer Türkiye`nin ihtiyacı olan belli telekomünikasyon teknolojileri varsa, bunu almanın Türk Telekom`u yabancılara peşkeş çekmekten başka yolları da vardır. Türk özel sektörü bunu da yapacak kapasite ve tecrübeye sahiptir. Türkiye`de yıllardır başarı ile en kritik sahalarda teknoloji ve know-how transferi yapmış kadrolar ve kurumlar bulunmaktadır.
Uluslararası telekomünikasyon şirketleri halen oldukça sıkıntılı günler yaşıyor.Bu şirketler hızla borçlanıyorlar, kredi notları ve hisse senetlerinin değerleri düşüyor. Bu konjöktörde yabancı da ısrar ederseniz zaten fazla bir para da alamazsınız. Oysaki Türk Telekom Türkiye`deki iş hacmine dayanarak uluslararası piyasalarda da aktif rol oynayan bir kurum olabilir. Yabancıların sıkışıklığı aslında Türk Telekom için önemli fırsatlar yaratabilir. Dolayısıyla Türk Telekom`un bir kısım hissesini şeffaf yöntemler ile kredibl bir Türk özel sektör konsorsiyumuna yönetim kontrolü ile birlikte satmak ve geri kalan kısmını ise halka arzetmek en doğru yoldur. İspanyol telefon şirketi Telefonica gibi uluslararası alanda önemli konuma gelmiş şirketler hep iç pazardaki pozisyonunu kullanmaları sayesinde bulundukları yere gelmişlerdir. Amerikalıların Deutsche Telekom`u Amerika`da bloke etmelerinin sebebi Deutsche Telekomun Alman pazarında ayrıcalıklı konumda olmasıdır. Akıllı yabancılar kendi iç pazarlarında yarattıkları firmaları global piyasalarda daha da büyütmeye uğraşırken, Türk özel sektörüne ülkesinin en büyük firmalarına sahip olma fırsatını tanımamak en iyi ihtimalle cahillik olur.
Özelleştirme işini sanki yabancıya muhtaçmış gibi bir hale getiren başka bir neden de uygulanan reform programının özelleştirme gelirleri konusunda sık sık telafuz edilen 7,2 milyar dolar hedefi. Bu paranın adeta tamamen yabancı kaynaklı olması gibi bir takıntı ve hatta hesap var. Bu da çok yanlıştır. Özelleştirme işine salt dolar kazanılacak bir iş gibi bakarsanız, ailesinin kıymetli mücevherlerini satmaya kalkan mirasyediden bir farkınız kalmaz. Özelleştirme geliri başkadır, döviz girdisi başkadır.Bunları iyice ayırt ederek özelleştirme yapanların kasasına aslında daha fazla döviz girer. Dünya Bankası ve IMF`nin uzmanları geri kalmış ve hatta uzun müddet sömürge olarak yaşamış ülkelerde yabancıya satışı `stratejik partner` diye isim takıp daha yenilir yutulur bir lokma haline getirebilirler. Biz o kadar geri değiliz. Bu stratejik partner lafları Türkiye`ye yakışmıyor. Bu lafların MHP`li bir hükümetin üst düzey bir bürokratı tarafından bu kadar kolay sarfedilmesi ise işin daha da ilginç yanıdır. Özelleştirme İdaresinin titreyip kendisine dönmesi lazım. Türkiye`nin imkanlarından ve kapasitesinden bihaber tutumlarla özelleştirme politikaları tespit ederseniz, sizi ziyaret eden uluslararası kurumların uzmanları size her geçen gün daha eski sömürge ülkesi muamelesi yapar. (TREND)
- BIST
- DOLAR
- EURO
- ALTIN