Soykırım Soslu Avrupa Birliği
Soykırım iddiaları bir terör kampanyası eşliğinde Kıbrıs Barış Harekatı`nın hemen ardından gündeme getirilmişti. İddiaların bu kez siyasi alanda, AB ile üyelik görüşmelerinin yapıldığı bir döneme denk düşmesi rastlantı değil.
Ermeni soykırımı iddialarının bugün ulaştığı nokta ve nedenlerini irdelediğimiz `Hiçkimsenin İçindeki Herkes` başlıklı yazımızı, `bu tuzağın nedenleri irdelenip açığa çıkarılmadığı ve karşı önlemler tuzağın kendisine değil nedenlerine yöneltilmediği sürece acımızın giderek artacağı bir dönemeçte bulunduğumuzu bilirsek, `doğru başlangıcı` geç de olsa yakalamış oluruz, çünki hiçbir tuzak varolma iradesinden daha güçlü değildir` diyerek noktaladığımızı, yazılarımızı sonuna değin okuma zahmetine katlanan okurlarımız anımsayacaklardır.
ZAMANLAMA RASTLANTI DEĞİL;
1915 - 1975 arasındaki 60 yıl boyunca `yaşam destek sistemleri` ancak bitkisel bir hayata izin verecek ölçüde açık tutularak `derin komada` tutulan Ermeni soykırım iddiaları, nasıl Kıbrıs Barış Harekatı`nın hemen ardından bir terör kampanyası eşliğinde aktive edilerek Türkiye`nin önüne çıkarıldı ise silahların, ASALA`nın son kurşununu attığı 1985 yılından bu yana süren suskunluğunun uluslararası konjonktür izin vermediği için bu kez siyasi alanda canlandırılmasının Türkiye`nin AB kapısı önünde `damat traşı` olduğu bir döneme denk düşmesi rastlantı teorilerine sığdırılamayacak açıklıkta olmalıdır. Yıllar önce elindeki ücretsiz bilete karşın istasyonda, bekleme salonunda oturmayı yeğleyerek Yunanistan`ın AB trenine binişini izlemekle yetinen Türkiye, bu kez ücret ödeyerek bilet almak için girdiği kuyrukta itilip katılmayı göze alarak aynı trende yer kapmaya savaşırken, kendisine hazırlanan `hoş geldin` partisinin süprizleri bir bir ortaya dökülmeye başlamıştır.
Bireysel hak ve özgürlüklerin serbestçe kullanımının önündeki engellerin kaldırılması, insan hakları uygulamalarındaki çarpıklıkların giderilmesi, vatandaşlık haklarını kısıtlayıcı uygulamalara son verilmesi gibi demokrat olsun ya da olmasın sözel planda hiçkimsenin karşı çıkamayacağı, çıkanlarında ön yargılı, dar görüşlü olarak etiketleneceği, kulağa hoş gelen, sonuçları ise ancak uygulama ile ortaya çıkabilecek söylemlerle Türkiye`nin önüne konulan `ev ödevli AB davetiyesinin` faturaları kesilmeye başlanmıştır bile. `Kıbrıs, Ege - Soykırım - Türkçe olmayan diller üzerindeki kısıtlamaların kaldırılması...` Bir başka deyişle serbest olan Kürtçe`ye ayrıca yasallık kazandırılarak eğitim ve yayın konularındaki baraj kapaklarının açılması...
ATİNA MI, DİYARBAKIR MI?
Deprem dostumuz Yunanistan Dışişleri Bakanı Papaendrou`nun altını çizdiği gibi Türkiye`nin AB yolu Atina`dan mı yoksa Başbakan yardımcısı Yılmaz`ın `veciz ifadesi` ile Diyarbakır`dan mı geçecektir sorusunun yanıtı aranadursun, biz Türkiye`nin önüne konulan AB yol haritasındaki Diyarbakır - Atina rotasının yakın geçmişi anımsatan yönlerine gözlerimizi kapatarak, `soykırım destekli AB davetiyesini` değişik bir açıdan irdeleyelim. Türkiye, bir yandan özellikle Kürtçe eğitim ve yayın özgürlüğü gibi içsel güç dengelerini sarsıcı boyutlara taşınabilecek erken bir tartışmanın içine çekilirken, bir yandanda nörolog titizliği ile sinirlerinin zayıf noktaları araştırılarak refleks vereceği hassas noktalara darbeler almakta ve bozulan sinirlerine yenik düşerek yanlış kararlar vermesi özendirilmektedir. Türkiye, `fareli köyün kavalcısının` flütünden yükselen sihirli notaların sarhoşluğunda önünü yeterince görmeden Avrupa Birliği hayaline doğru sürdürdüğü `Amok koşusunda` önüne bilinçli olarak konulan soykırım soslu Kıbrıs - Ege duvarına çarptırılmış ve AB patronları tarafından kendisine küçük bir hatırlatmada bulunulmuştur.
BİZ NE ZAMAN VE HANGİ KOŞULLARDA İSTERSEK..
ABD Temsilciler Meclisi`nde `soykırım karar tasarısı`nın görüşülmekte olduğu günlerde, tarihi ilgilendiren bir konuda siyasi karar vermenin yanlışlığını dile getiren Fransa`nın, ABD`de tasarının gündemden çekilmesinin hemen ardından Avrupa`da öncelik alarak, senatosundan geçirdiği soykırımla ilgili yasa tasarısının Fransa`dan Avrupa Parlamentosunun gündemine taşınması, buradan İtalya`ya uzanması `uzun ve ince` bir planlamanın ürünleri olarak karşımıza çıkıyor.Avrupa Parlamento`sunun, Türkiye`yi, Ermeni Soykırımını tanımaya davet edişinin, Avrupa Parlamentosu`nda temsil edilen ülkeler parlamentoları için bir domino etkisi yaratarak, peşpeşe alınacak kararlara öncülük edeceğinin işaretlerinin daha şimdiden Almanya, İngiltere, İspanya ve Rusya`dan gelmeye başlamış olması, yakın bir gelecekte karşılaşılacak cephenin genişliği konusunda yeteri kadar uyarıcı olmalı. 1998 yılında Fransa ulusal meclisi ve İtalyan parlamentosuna soykırım yasa tasarıları getirildiğinde önleyici anlamda etkili bir performans sergileyen, aynı performansı ABD Temsilciler Meclisi`ndeki karar tasarısının görüşülmesi sırasında gecikerek de olsa yineleyen Türkiye`nin, Avrupa Parlamentosu, Fransa Senatosu ve İtalyan Meclisinin son kararları karşısındaki `yorgun suskunluğu`, sıradaki ülkeler açısından yüreklendirici bir görünüme eşlik etmektedir. Bir futbol karşılaşmasının başlamasından saatler önce tezahürat yapan ve maç başladığında yorgun düşerek sesleri kesilen seyirci örneği Türkiye, sanki tüm enerjisini Amerika`da tüketmişcesine Avrupa`daki oluşum ve gelişmeleri susarak izlediğinde, uğrayacağı açık farklı yenilgiye zemin hazırladığının bilincinde olmalı ve sahayı başı öne eğik terketmemelidir.
AB`YE ÜYELİK KRİTERİ; SOYKIRIM;
Avrupa Birliğinin pek saygın üye ülkelerine bakıldığı ve geçmişleri anımsandığında, bu kulübe üye olabilmek için Türkiye`nin de geçmişinde bir soykırım bulunması gerektiği ve bunun Avrupa Birliği`ne üye olabilme kriterleri içinde bulunduğu gibi bir görünüm ortaya çıksa da, Türkiye`nin yapması gereken ola ki, tarihlerindeki utanç verici dönemlere bizi de ortak ederek bu yolla rahatlamaya çalışan Fransa, İtalya, İspanya, Almanya, İngiltere, Rusya, Hollanda gibi ülkelere bu zevki tattırmamak olmalıdır. Avrupa Birliği`nin asırlardır nice entrika ve yapış yapış kulislerin imbiğinden geçerek `profesyonel deformasyona` uğramış, yalnızca gücün egemenliğine inanan ve bunun için de başkalarının sırtına basarak güçlü kalmaya çalışan kimi üyelerinin `pantolon uyduramadık bari gömlek verelim` bezirganlığı içinde Türkiye`nin önüne kurduğu tuzaklardan kurtulmanın yolu `zorun oyunu bozduğu` düzlemdir. Soykırımı tanıma yasa ve kararları yaygınlaştırılarak, Türkiye`nin üzerinde oluşturulacak baskıyla Kıbrıs ya da Ege`de ödün almaya çalışmak ve bu tasarıları geniş bir cepheye yayarak Türkiye`nin karşı önlem almasını güçleştirecek bir politika izlemek akılcı görünse de Türkiye elindeki kartları yeri ve zamanında masaya sürerek bu pazarlığı bozacak güç ve donanıma sahip olduğunu unutmayarak sinirlerine yenik düşme yanlışını yapmamalıdır.
(FİNANSAL FORUM)
- BIST
- DOLAR
- EURO
- ALTIN