"Merkez'in faiz artışı yetersiz ancak anlamlı"
Ökmen, Merkez'in faiz artışının kur artışını önleyemeyecek kadar küçük ancak, ideolojik olarak faize karşı duran siyasi yapıya rağmen faiz artırılmasının, araç bağımsızlığının tamiri için yetersiz ancak anlamlı bir başlangıç olduğunu söyledi.
JCR Eurasia Rating Türkiye Başkanı Orhan Ökmen, "Merkez Bankası'nın en son yaptığı faiz artışı, kur artışlarını önleyemeyecek kadar küçük seviyeli olmakla birlikte, felsefi ve ideolojik olarak faiz karşıtı bir duruş sergileyen siyasi yapıya rağmen, TCMB’nin faiz artışına gitmiş olması, bozulmuş olan araç bağımsızlığının tamiri için yetersiz ancak anlamlı bir başlangıçtır" dedi.
Ökmen açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
PİYASALARDAKİ SON DURUM İÇİN TIKLAYIN...
"Türkiye’de kamu dengelerinin ve bankacılık sektörünün sağlıklı yapısı ile Türkiye’nin ihraç piyasalarına bağımlılığının düşük olması küresel tahvil piyasalarındaki bozulmalardan kaynaklanacak ani ve sert şoklardan Türkiye ekonomisini korumaktadır. Yukarı yönlü ivmelenen tahvil fazileri, gelişmekte olan ülkelerin varlıklarına yönelik talebi ve akabinde de likidite seviyesini zayıflatmakta, faiz seviyelerini daha da sert bir şekilde yukarı ivmelemekte ve fonlama koşulları giderek zorlaşmaktadır. Türkiye’de kamu dengelerinin ve bankacılık yapısının sağlıklı yapısı ve Türkiye’nin ihraç piyasalarına bağımlılığının düşük olması küresel tahvil piyasalarındaki bozulmaya karşı Türkiye’yi korumakta, ancak maliyet artışlarının negatif etkileri elbette Türkiye finansal piyasalarını yakından ilgilendirmektedir"
SORUNLU KREDİLER MAKUL SEVİYEDE, EKONOMİDE YAVAŞLAMA YUKARI TRENDİ SÜRDÜREBİLİR
Ökmen, "Türk Bankacılık sektörünün faiz riski ve kur riski gibi piyasa riskleri ile likidite riskleri karşısındaki mevcut dayanıklı yapısının bozulmadan devam ettirilmesi, yapısal reformların sürdürülmesine bağlıdır" yorumunda bulundu.
Ökmen, sorunlu kredilerin hala makul düzeylerde olduğunu ancak ekonomik faaliyette yavaşlamaya bağlı olarak yukarı yönlü eğilimin devam edeceğini söyledi.
"REEL SEKTÖRÜN NET DÖVİZ AÇIK POZİSYONU KIRILGANLIĞI OLAĞANÜSTÜ ARTIRMAKTA"
Ökmen, özel kesimin reel sektör firmalarının net döviz açık pozisyonunun, "TCMB’nın rezervlerinin telafi gücünün ve Türkiye’nin döviz kazanma kapasitesinin dışına taşmış durumda olması ve hala artış eğilimini sürdürüyor olması Türkiye ekonomisinin kırılganlığını olağanüstü artırmaktadır" dedi.
Ökmen, kur zararlarının reel sektör üzerinde yarattığı bilanço riskinin sektörler arası likidite riskine dönüşmesi sürecinin başlangıcı aşamasına gelindiğini ve reel sektörde başlayabilecek likidite riskinin 2017'de bankacılık sektörünün aktif kalitesini aşındıracağını belirtti.
"ÜLKELER ARASINDA FAİZ FARKINI KAPATMAK İÇİN MERKEZ'İN FAİZ ARTIŞI YAPMASI KAÇINILMAZ"
Ökmen, "Kur artışını durdurmanın yanında, ülkeler arasında daha da artacak olan faiz farkını kapatmak için ilerleyen dönemlerde Merkez Bankası’nın daha fazla faiz artışı yapması kaçınılmazdır. ABD seçim sonrasında genişlemeci maliye politikalarının öne çıkacağı algısı enflasyon beklentilerini ve tahvil faizlerini yukarı yönlü ivmelemektedir. Türkiye faizdeki yukarı yönlü bu ivmeye karşı direnmemelidir" yorumunda bulundu.
"TL’NİN DEĞER KAYBINDAKİ ANA GEREKÇE ULUSLARARASI GELİŞMELER VE DIŞ NEDENLER DEĞİLDİR"
Ökmen, "ABD seçim sonuçlarının ekonomi politikalarının yönü ve içeriği üzerinde yarattğı belirsizlik kapsamında gelişmekte olan ülkelere yönelik risk algısının değişmesi ve Fed faiz artırımı beklentilerinin etkileri de sermaye çıkışlarının ve TL’nin kırılganlık şiddetini yükseltmekle beraber, TL’nin değer kaybındaki ana gerekçe uluslararası gelişmeler ve dış nedenler değildir. Tamamen darbe girişimi sonrasında oluşturulan iç siyaset yapısına ve OHAL uygulamalarına ilişkin unsurlar TL’nin değer kaybının ana sebepleridir" dedi.
Ökmen'in yorumlarından diğer bölümler:
SİYASİ GERİLİM SÜREKLİLEŞİRSE, TL'NİN DEĞER KAYBI, SİYASET KAYNAKLI OLASI KRİZİN ANA UNSURU OLUR
"Yüksek politik tansiyonun süreklileşecek olması halinde, TL nin değer kaybı, politika kaynaklı muhtemel bir makro ekonomik krizin ana unsuru olacaktır. Türkiye’nin üretim gücünü topyekun olarak koruması, finansal piyasaların aktarım mekanizmalarının fonksiyonel sağlığının ve kamunun mali dengelerinin optimal seviyesinin gelişmiş ülkelerin bir çoğundan çok daha iyi durumda olması, dış şoklara karşı Türkiye ekonomisine hala güç vermekle birlikte, politik tansiyonun mevcut seviyesi en kısa süre içerisinde düşürülemez ise, süreklileşecek olan TL nin değer kaybı, politika kaynaklı muhtemel bir makro ekonomik krizin ana unsuru olacaktır. İç siyaset kurgusunda ve iç siyaset uygulamalarında herhangi bir değişiklik yapılmadığı ve aynı istikamette devam ettirildiği takdirde, süreklileşecek olan TL‘nin değer kaybı, yaşanılması kaçınılmaz olan bir makro krizin ana unsuru haline gelecek ve dış şokları dengeleyen ekonominin kendi stabilizatörlerine kalıcı zarar verecektir"
"AB PUSULASININ DEĞİŞMESİ, ULUSLARARASI DİREKT YATIRIMLARIN TÜRKİYE TERCİHİNİ NET OLARAK SIFIRLAYACAKTIR"
Türkiye’nin istikrar çıpalarından ve piyasa ekonomisinin güvencelerinden en önemlisi olarak algılanan AB pusulasının değişmesi, uluslararası direkt yatırımların Türkiye tercihini net olarak sıfırlayacaktır. Hukukun üstün olmadığı, çağdaş medeniyetler için referans değerler üretmeyi başaramamış ve insani değerleri öncelikli temel ilkeleri arasında kabul etmemiş olan ülkelerin örgütlendiği ve sadece ekonomik-güvenlik amaçlı diğer organizasyonların hiç birisi Türkiye için AB’nin alternatifi değildir.
AB Çıpasının değiştirilmesi izlenimi verecek şekilde siyaseten yürütülen açıklamalar uluslararası yatırımcıları ciddi ölçüde tedirgin etmekte ve negatif algılarını artırmaktadır. Türkiye- AB ilişkilerinin tek taraflı olarak taktiksel ve pazarlıkçı bir tartışma alanına çekilmesi Türkiye’ye hiçbir yarar sağlamayacaktır.
Türkiye açısından küreselleşme karşıtlığı riskinden kurtulmanın yolu, gerginleşen AB ilişkilerine rağmen yine de AB standartlarına uyum gücünün yükseltilmesi ile olacaktır: Gelişmekte olan ülkelerin ve dolayısyla Türkiye ’nin referans aldığı AB standartlarına uyum seviyesine yükselterek ve hukukun egemenliğini artırarak, ortaya çıkan bu küreselleşme karşıtlığı riskinin sebep olacağı ulusal-bölgesel ve global tahribatları azaltmaları gerekir
BÜYÜK KAMU PROJELERİNE DÖVİZLE VERİLEN GARANTİLER VE GÜVENCELER BÜTÇE ÜZERİNDE BASKI OLUŞTURABİLİR
Büyük ölçekli kamusal taahhüt projelerine finansman sağlanması için Hazine tarafından yabancı para üzerinden verilen garantiler ve kullanıma dayalı verilen güvenceler, TL’nin değer kaybı nedeniyle bütçe üzerinde baskı oluşturabilecektir. İhale edilen ve tamamlanan havalimanı, otoyol gibi projelerin kreditörlerine, kullanıma dayalı olarak verilen güvencelere ek olarak Hazine tarafından müteahhit firmanın yükümlülüklerini yerine getirememesi durumunda borcun kamu tarafından üstlenileceğine dair verilen Hazine garantileri, olası bir güçlük halinde ya da proje kullanımının garanti bedeli altında kalması ve kamu tarafından tamamlanması zorunluğu doğurması halinde bütçeye yansıyacak ve önemli baskı yaratabilecektir.
"İÇ TALEPTEKİ ZAYIFLAMANIN KAMU HARCAMALARIYLA TELAFİ EDİLMEYE ÇALIŞILMASI BÜTÇE ÜZERİNDE İLAVE BASKI OLUŞTURMAYA BAŞLADI"
Zayıflayan iç talebin kamu harcamalarıyla telafi edilmeye çalışılması bütçe üzerinde ilave baskı oluşturmaya başlamıştır. Artan ve yüksek düzeyini koruyan işsizlik rakamları ve hane halkının yükümlülük seviyesi, büyümenin iç tüketim dinamikleri ile desteklenme gücünü sınırlamakta, kamu harcamalarının artırılmasını kaçınılmaz kılmaktadır. Bütçe disiplininin korunmasına özen gösterilmesin karşın, harcamaların yükselmesi ve artan hazine borçlanma maliyeti izleyen dönemlerde ilave kırılganlıklara neden olabilecektir.
Etiketler
- BIST
- DOLAR
- EURO
- ALTIN