Ünlü ekonomistler faiz tartışması için ne dedi?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, TCBM Başkanı Erdem Başçı'ya yaptığı 'faiz' baskısına ayırdı
<ımg class="yeniImg" border="0" src="https://image.hurimg.com/i/hurriyet/75/0x0/66cf5bd9601c04688fbda959.jpg">
Ekonomi dünyasının tanınmış yazarları bugünkü köşelerini; Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, TCBM Başkanı Erdem Başçı'ya yaptığı 'faiz' baskısına ayırdı. Şok faiz indiriminin piyasayı sarsacağını savunan yazarların değerlendirmeleri şöyle...
ımg>
gazetevatan.com yazarı Ali Ağaoğlu'nun bugünkü yazısı...
<ımg class="yeniImg" border="0" src="https://image.hurimg.com/i/hurriyet/75/0x0/66cf5bda601c04688fbda95b.jpg">
gazetevatan.com yazarı Ali Ağaoğlu'nun bugünkü ımg>yazısından önemli noktalar ...
Tüm dünya yanılıyor olabilir mi?
"
...
Ekonomi literatüründe yüksek faizin, yüksek enflasyona yol açtığına dair kanıtlanmış bir çalışmaya henüz rastlamadım.
Eğer bu sav doğru olsaydı; 25 yılı aşkın süredir deflasyon ve durgunlukla mücadele eden Japonya şu ana kadar dünyanın en yüksek faizin veriyor olurdu. 2008 yılından bu yana “deflasyon korkusu” ile yaşan Fed , daha dünkü açıklamasına “deflasyon tehlikesine karşın para politikasını devreye sokmaktan kaçınmayız” diyen Draghi neden faizleri yükseltmek yerine düşürmeyi tercih ettiler? Yükseltselerdi faizleri, kolaylıkla enflasyon yaratıp çıkabilirlerdi krizden. Maalesef teori ve pratik bunun böyle olmadığını söylüyor.
Ekonomik büyümeyi sağlayabilecek tasarruf açığımızı biz; “fon ithal ederek”, yani cari açık vererek çözüyoruz. Bu fon ithalatını sağlayabilmek için de “maalesef” yüksek nominal/reel faiz vermek zorunda kalıyoruz. Çünkü temel sorunlarımızı çözmek adına eğitim yatırımları, dünya markası oluşturmak, AR-GE faaliyetlerine önem vermek, “icat çıkarmak” gibi hemen herkesin artık ezberlediği uzun vadeli “yatırımlara” önem vermeyip, kısa vadeyi kurtarmayı tercih ediyoruz. Onu da her zaman beceremiyoruz. Ayağımızı yorganımıza göre uzatamadığımız bir anda dünyadaki bir “aksama” bize “kırılma” olarak yansıyor.
...
Peki, MB “şok faiz indirimi yaparsa” diye soran Mehmet Amca’ya da bir cevap verelim.
...
Ülkemizde ilk cevap “dolar alır” olur. Tıpkı dünkü (şimdilik) cılız tepkide bile olduğu gibi dolar kurları yükselir. Bu yükseliş tırmanırsa MB, yine faiz arttırmak zorunda kalır mı? Kalır.
İkinci cevap da “madem faiz kazanamıyorum, enflasyonla param da eriyor, bari paramla mal alayım der”. Bu durumda talep enflasyonu gelir mi? Gelir. Bu durum MB yine ne yapar? Tabii ki kaçınılmaz bir şekilde faizleri yükseltmek zorunda kalır.
Gelin iki konuda anlaşalım:
1- Tüm dünya bu konuda yanılıyor olamaz.
2- Hamasi söylemlerle ekonomi gemisi yürümez!
haberturk.com yazarı Abdurrahman Yıldırım'ın bugünkü yazısı...
<ımg class="yeniImg" border="0" src="https://image.hurimg.com/i/hurriyet/75/0x0/66cf5bda601c04688fbda95d.jpg">
haberturk.com yazarı Abdurrahman Yıldırım'ın bugünkü yazısından önemli noktalar ...
3-5 puanlık indirim deprem etkisi yaratır
...
Henüz yeni faiz düşürmüş ve Başbakan tarafından sert eleştirilerle karşılaşmış Merkez Bankası’nın söyleneni yapmasının şu anki yöneticilere hiçbir yararı olmayacak. Çünkü kendi iradeleri ile yapmadıklarını talimatla yapmış ve Merkez Bankası’nın bağımsızlığını resmen bitirmiş duruma düşecekler. Bunun yanında atacakları adımın hemen arkasından piyasalardan başlayarak oluşacak yıkımın sorumlusu da olacaklar ve sonrasında enkazı kaldırmak onlara düşecek. Böyle bir durumda olmayı kimse istemez.
-Geriye kalıyor tek seçenek. O da istifa etmek ve hoş bir seçenek değil. Piyasaların dengesini bozduğu gibi, Merkez Bankası’nın bağımsızlığını fiilen yok edecek. Ancak mevcut yönetim gitse bile sorun ortadan kalkmıyor. Yerine kim gelecekse gelsin, nasıl bir misyonla geldiği ve Başbakan’ın sözünün dışına çıkamayacağı bilinecek. Zor bir durumla karşı karşıyayız. Piyasalar bunu dünkü açıklamaların ardından fiyatlamaya başladı. Sadece faiz düşüşüne oynamanın pahalı bir pabuç olabileceğini anladı piyasalar.
-Başbakan konuşmasında faizle ilgili olan ama merkez bankası dışına da yönelen bir alan vardı. Sıcak para ve sermaye hareketlerine dikkat çeken Erdoğan “Biz işsizliği çözeceksek neyle çözeceğiz? Reel yatırımla çözeceğiz. Sıcak parayla işsizlik çözülür mü? Sıcak para gelir, bu ülkede faiz nasılsa yüksek. Buradan alır gene götürür” dedi. Buradan da Başbakan’ın sıcak paraya hiç de sıcak bakmadığını görüyoruz.
-Ancak bugüne kadar da AK Parti hükümetleri sıcak para akımlarından çok yararlandı. Türkiye büyümesini kendi iç kaynaklarıyla finanse edemedi, cari açık verdi ve dış kaynak sağlayarak bunu finanse etti. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın bir süre önce açıkladığı verilere göre, 2003 ile 2013 arası 11 yılda Türkiye toplam 399.3 milyar dolarlık cari açık verdi. Buna karşılık aynı dönemde yurtdışından finans ve sermaye hesabı altında gelen dış kaynak miktarı 482.9 milyar dolar oldu. Bu da toplam açığın 83.6 milyar dolar daha üstünde. Bu fazlalık aynı zamanda hem döviz açığı verip hem de döviz kurunun nasıl düşebildiğini bize açıklıyor. İhtiyacımızdan daha fazlası gelmiş dışarıdan. Bu da hisse senedi, devlet iç borçlanma senedi yanında para piyasası ve kredi kanalıyla gerçekleşti.
...
SONUÇ: “Her problemin çözümü, yeni bir problemdir.” Goethe
hurriyet.com.tr yazarı Taha Akyol'un bugünkü yazısı...
<ımg class="yeniImg" border="0" src="https://image.hurimg.com/i/hurriyet/75/0x0/66cf5bda601c04688fbda95f.jpg">
hurriyet.com.tr yazarı Taha Akyol'un bugünkü yazısı...ımg>
Başbakan ve Merkez Bankası
Başbakan Erdoğan Merkez Bankası’nı eleştiriyor, faizleri aşağı çekmesi için baskı yapıyor, fakat dikkat ediyor musunuz, Ali Babacan Başbakan’ın bu tavrına katılmıyor!
Merkez Bankası ise piyasa şartları oluşmadan faizleri siyasi kararla aşağı çekerse bunun dövizi tırmandıracağını, enflasyonu artıracağını belirtiyor. Böylece sessizce Başbakan’ın bu taleplerine direniyor.
Ekonomist değilim, faiz-döviz-enflasyon tartışmasına girmeyeceğim. Üzerinde durmak isteğim konu, “Merkez Bankası’nın bağımsızlığı” ilkesidir. Merkez Bankası’nın, BDDK ve EPK gibi denetim ve düzenleme kurullarının siyasi iradeden “bağımsız” olması modern demokrasinin ve piyasa ekonomisinin gereğidir.
Sayın Başbakan bu görüşte değil, “Millete biz hesap veriyoruz” diyor, Merkez Bankası’nın ve diğer kurulların hükümetin talepleriyle uyumlu hareket etmesini istiyor, siyasi gücünü bu yönde kullanıyor.
ALİ BABACAN’IN SÖZLERİ
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, dün uzun bir konuşma yaptı. Başbakan’ın sözlerine destek anlamında tek cümle etmedi. Hatta “Kurumlarımızın kendi görev alanlarında tanımlanan şekilde asla taviz vermeden, ana prensiplerinden vazgeçmeden uygulamalarına devam etmeleri gerekiyor” diye konuştu. Anlamlı değil mi?
Yine böyle bir tartışma çıktığında, 5 Şubat günü TV 24’te Sayın Babacan şunları söylemişti:
“Merkez Bankası’nın bağımsızlığı esastır. Sermaye hareketlerinin serbest olduğu bir ekonomi ancak bağımsız bir Merkez Bankası ile bütünleşebilir. Bunun dışında bir adım atıldığı zaman, bu bizim siyasi taahhütlerimizin hepsini bozmamız, verdiğimiz sözleri inkâr etmemiz demektir.”
Merkez Bankası’nın nasıl değerli bir kurum olduğunu da Babacan şöyle anlatmıştı:
“Merkez Bankamızın analiz kabiliyeti çok yüksektir. Banka’da dünyanın en iyi okullarından ve finans kuruluşlarından gelen çok iyi bir ekip vardır. Şu anda bizim ekonomi ve finans konusundaki insan kaynağı yapımız, tüm kamu kuruluşları içinde en yüksek Merkez Bankası’nda... Oradaki analistlere değer verilmesi gerektiğine inanıyorum.”
Babacan’ın bu sözleri son derece isabetlidir.
NEDEN BAĞIMSIZ?
Milli iradeyi temsil eden ve halka hesap veren “seçilmişler” karşısında Merkez Bankası ve BDDK gibi kurumlar nasıl “bağımsız” olabilir?!
Üç yıl önce şöyle yazmıştım:
“Liberal iktisatta MB’lerin bağımsızlığı felsefi bir ilkeye dayanır: Friedrich von Hayek’in deyimiyle, ‘Bir gücü sınırlayamazsak o gücün kötüye kullanımını da önleyemeyiz.’ İktisat profesörü Vural Savaş da ‘Anayasal İktisat’ adlı eserinde bu konuyu çok iyi anlatır. Hayek’in belirttiği gibi, demokrasilerde seçilmiş iktidarları anayasa ve kanunlarla nasıl sınırlıyorsak, Merkez Bankası’nın bağımsızlığı ile de sınırlamak gerekir; siyasi sıkıntılardan, beklenti ve çalkantılardan etkilenmeksizin kararlar alabilmesi için...” (Milliyet, 18 Nisan 2011)
İşte bu gerekçeyle, temel politikalar seçilmişler tarafından belirlenir fakat teknik iktisat tarafını Merkez Bankası, BDDK, EPK, TMSF gibi kurullar bağımsız olarak yürütürler; iktidarların siyasi hesaplarından etkilenmeksizin...
Modern demokrasilerde ve piyasa ekonomilerinde böyledir.
MB’NİN DEĞERİ
Kapitülasyonlar Osmanlı’da Merkez Bankası kurulmasını engellemişti. 1931 yılında Cumhuriyet’in kurduğu Merkez Bankası, Türkiye’nin en istikrarlı, en donanımlı kurumlarından biridir. Başkan Erdem Başçı ve arkadaşları ile tüm MB kadrosu, dünya standartları bakımından, Babacan’ın deyimiyle, “en yüksek” kaliteye sahiptir.
Eski Başkan Durmuş Yılmaz’ın Euromoney tarafından 2009’da “dünyada yılın en başarılı Merkez Bankası başkanı” seçilmiş olması, 1931’den beri birikerek ve yükselerek oluşmuş kurumsal kalitenin bir işaretiydi.
Merkez Bankası yıpratılmamalıdır. Faiz-döviz tartışması yapmak için devletin üst kurulları vardır, tartışma orada yapılmalı, dünyaya Merkez Bankası’nın siyasi baskı altında olduğu izlenimi verilmemelidir.
ımg>