Tony Blair Amerika`nın teklifini kabul etmeli
1998 yılında Jacques Chirac ile St. Malo`daki zirveden çıkan Tony Blair tarihsel bir açıklama yaptı. O, Britanya`nın uzun bir süreden bu yana Avrupa savunma kimliğine karşı vetosunu kaldırdı ve NATO`dan otonom bir çevik güç birliği kurulmasını kabul etti.
Bu fikir, AB`yi sadece aradığı onaya değil, daha da önemli olarak, yoksun olduğu kapasitelere kavuşmak amacı gütmüş olabilir. Ancak bu gücün faaliyet yolu hala belirsizliğini koruyor ve giderek (Atlantik ÇN) İttifakını, hem de ölümcül anlamda zafiyete sokma ve bununla aynı anda ABD`nin Avrupa`ya olan taahhüdünün ortadan kaldırma potansiyeli çok güçlü, Şimdi Blair bir başka karar daha almak zorunda. Bu kararın trans - Atlantik ilişkilerine olan etkisi aynı derecede önemli olacak. Çevik güçler birliğiyle birlikte, başbakan da, Avrupa`daki yaptırım gücünü artırma ve Anglo Amerikan taahhütleri arasında sıkışmış durumda gözüküyor.
Blair`ın bu yıl almak zorunda kalabileceği bu karar, ABD`nin ulusal füze savunma planlarını destekleyip desteklemeyeceğine ilişkin. Britanya`nın pozisyonunu bu kadar önemli kılan şu: savunma kalkanının etkin olabilmesi için ABD`nin North Yorkshire`deki tepelerde konuşlu Fylingdales Kraliyet Hava Kuvvetleri tesisini iyileştirmesi gerekecek. Bu amaçlar X - band radarları bu noktaya yerleştirilerek, gelen füzeler ve gözlem uyduları önceden saptanabilecek.
Cuma günü Britanya Muhafazakar Partisi lideri William Hague`in Londra`da yaptığı bir konuşmayla birlikte, bu parti ulusal füze savunma sisteminin destekleyen ilk Avrupa partisi oldu. Hague 1973`de imzalanan Anti - Balistik Füze Antlaşması`nı, farklı zamanlar ve dünya siyasetleri için tasarlanmış, modası geçmiş bir belge olarak değerlendirdi. Ancak, Blair`ın ulusal füze savunma sistemine karşı çıkması için baskıda bulunanlar sadece Fransa ve Almanya değildi. İşçi Partisi içinde güçlü bir lobi de, bu durumu 1980`lerin krüz füzeleri sorununa dönüştürmeye hazırlanıyor. Hague`in işaret ettiği gibi, Fylingdales`in iyileştirilmesini kabul etmenin ne anlama geldiğini herkes anlayabilir. Burada amaç Britanya`yı ve Avrupa`yı füze tehditlerine karşı korumaya alırken, bunu kabul etmemek ABD`nin Avrupa`dan daha da uzaklaşmasına neden olacak.
Ancak Britanya`da füze savunma tartışmaları daha yeni ve verilere ilişkin genel cahillik, bazı irrasyonel politik pozisyonlar alınmasına neden oluyor. Britanya ve Avrupa`da füze savunmasına muhalefet edenler ve bunun çalışmayacağını öne sürenler, söz konusu tehditlerin de hayal ürünü olduğunu öne sürüyor.
Savunma sistemine karşı muhalefet, bunun 1973`de ABD ile SSCB arasında imzalanan Anti - Balistik Füze Antlaşması`nı ihlal edeceğini ve Asya ile veya daha da agresif bir tavır alan Rusya ile bir silahlanma yarışı tetikleyeceğinden korkuyor. Bu itirazların hepsi hatalıysa da, bunların neden hatalı olduğunu yorulmadan anlatmak görevi de Amerikalı ve Britanyalı siyasetçilere düşüyor.
Onlar bu konularda genelde cahil olan kamuoyunu aydınlatmak zorunda. Geçen yıllarda yapılan her tehdit analizi, balistik füzelere eklenmiş kitle imha silahlarından mevcut ve gelecekte kaynaklanan tehlikelere işaret ediyor. Onlar, bu tür füzeleri önlemek için gereken teknolojinin geliştirilmesinin ve uygulamaya konulmasının şart olduğunu anlatmak zorunda. Dolayısıyla burada en ağır yük, durumun vahametini anlatmak zoruna olanların sırtında. Ayrıca, siyasetçiler Soğuk Savaş sırasında artık mevcut olmayan bir yapılan bir antlaşmanın artık bir garanti değil, tersine zafiyet anlamına glediğini de açıklamak zorunda. Son olarak, siyasetçiler, Rusya`nın bu şartlar altında ne yapabileceğine ilişkin olarak tahmin oyunları oynamak yerine, Moskova`yı da bu işin içine dahil etmenin yollarını bulmalı. Bu tartışmanın amacı açısından bir eksiklik olarak, söz konusu savunma kalkanına ulusal füze savunma sistemi deniliyor; oysa bu sadece ulusal bir özellik değil, bölgesel ve potansiyel anlamda global bir özellik taşıyor.
Yine olumsuz bir not olarak, birçok insanın füze savunma sistemi diye düşündüğü şey, Clinton yönetimi tarafından tasarlanan ve derin hatalara sahip; atıldıktan sonraki aşamada savaş başlıklarını ortadan kaldırmak üzere tasarlanmış ve Alaska`da birkaç yerde konuşlu müdahale sistemi oluyor.
Bu plan ciddi eksiklikler içeriyordu. Bunlardan birisi şu: Bir kurşunu bir başka kurşunla vurmak imkansız değil, ama çok zor. Yeni Başkan George W. Bush daha genel bir füze savunma sisteminden yana görünüyor. Bu sistem, bir düşman füzesinin atıldıktan sonraki yörüngelerinin çeşitli aşamalarında ortadan kaldırabilme kapasitesine sahip. Ancak, Avrupa`nın geriye kalan kısmında olduğu gibi, Britanya`da da, teknolojiye ilişkin karamsarlıktan daha da ötedeki eğilim, silahların denetimini istikrarın garantisi gibi görmek eğilimi. Bu mantıkla bakıldığında, füze saldırısına açık olmak - ki anti - balistik antlaşma Britanya`yı bu hale getiriyor -, Amerika ve diğerleri için füze saldırısına karşı en iyi savunma oluyor.
Ancak hiçbir ciddi analiz bu fikri savunmuyor. Tony Blair`ın bir kez daha tarihsel bir noktada olduğunu söylemek hiç de aşırılık olmazdı. O, Britanya ve Avrupa`yı, bugünün tehditlerine karşı çok daha uygun bir güvenlik düzenlemesine doğru götürebilir. Bu düzenleme trans - Atlantik ilişkilerini güçlendirir - veya bir Avrupa markası oluşturmak gibi yanlış yoldaki çabaları zayıflatır. Bütün iyi siyasi liderler muhalefet partisinden iyi olanı çalmayı bilir. Blair`ın bu türden bir hırsızlık içine girmesi gerçekten hayranlık verici bir biçimde uygun olurdu. (THE WALL STREET JOURNAL)