Bağnaz Avrupa Hata Yapıyor
Fransız Senatosu`nun öncülüğünü takiben geçen hafta Avrupa Parlamentosundan, Türkiye`ye modern Türkiye devleti kurulmadan önce Ermeni azınlığa yönelik olarak uygulandığı iddia edilen soykırımı kabul etmesine ilişkin bir değişiklik tasarısı geçti.
Belki de Parlamento aynı zamanda Yunanistan`a Birinci Dünya Savaşı`ndan sonra Türkiye`yi işgalini resmi olarak tanıması ve özür dilemesi çağrısında da bulunmalı. Yine, 1920 Sevr Antlaşması uyarınca, tarihi Ermenistan`ın büyük bölümünün Sovyet kısmına dahil edilişine ve bu durumu izleyen sorunlara katkıda bulunan Fransa ve Britanya da özür dilemeli. Bu öneriler, Birinci Dünya Savaşı döneminde -çoğunluğu Suriye ya da Filistin`e Osmanlı orduları yönetiminde zoraki göç sırasında - tahmini 600,000 Ermeninin yaşamını yitirdiği tarihi gerçeğini çürütmek ya da göreceli hale getirmek amacıyla öne sürülmüyor. Bu ölümlerin çoğunluğu kasıtlı bir yok etme politikasının ya da diğer faktörlerin sonucu da olsa; münakaşalı bir bilimsel tartışma konusu. Mevcut değişiklik tasarısının ise anılar ve adaletten daha çok AB`nin genişleme siyasetiyle ilgili olduğu açıkça ortada. Bu aptalca bir şey.
Avrupalıları, geçen ay benzer bir Kongre önergesini geri çeviren Bill Clinton örneğini incelemeye çağırmamız için geçerli nedenler var. ABD önergesi, 7 Kasım seçimlerinde oy kullanan Amerikalı - Ermenileri ilgilendiren siyasi bir davranıştı.
Ancak, önergenin geçmesi Türkleri rahatsız edeceği gibi, kuşkusuz ABD - Türk ilişkilerini de tehlikeye sokardı. Türkiye`nin güvenilir bir Batılı müttefik ve Orta Doğu`daki tek laik Müslüman demokrasisi olarak stratejik önemi göz önüne alınınca, bu sorumluluk sahibi bir Amerikan yönetiminin göze alamayacağı bir durumdu. AB`nin Türkiye`ye olan yakınlığı daha da olgun bir siyasi duruş gerektirmekte. Sovyetler Birliği`nin hiç bir zaman Doğu Akdeniz`de egemen olamaması ve İslam radikallerinin Avrupa`ya ayak atamamasının nedenini Türkiye`ye borçlu olduğumuzu unutmamalıyız. Bunları sağlayabilmek için, Türkiye NATO`daki ikinci büyük orduya sahip olma ve yerel İslamcı harekete karşı sürekli ihtiyatlı olmak zorunda kaldı. Avrupa`nın pis işlerini yapmak anlamına da gelen, Türkiye`nin bölgenin istikrarını korumak için bulunduğu özverilere biraz farkındalık göstermek yerine AB, komşusunu tenkit ve tekdir etmek, ve cezalandırmak için her fırsatı memnuniyetle değerlendiriyor.
Bu, yalnızca Ermenilerin kaderine ilişkin konularla değil, Kıbrıs, Kürtler, ölüm cezası, Ege sahası anlaşmazlığı ve insan hakları konularında da geçerli. Bunların sonuncusu gerçekten de ciddi bir mesele, ve Türkiye AB`ye üye olma ümidinden önce bu konudaki sicilini temizlemek için elinden geleni yapmalı. Ancak, diğer noktalarda da değerine göre hüküm verilmiyor. Türkiye`nin Kıbrıs`a, adanın saldırılardan zor durumda kalan Türk azınlığına yardım amacıyla çıkartma yaptığını ve bunun 1974 Yunanistan askeri cuntasının çökmesine katkıda bulunduğunu AB`nin anımsaması gerekmektedir. Kürt hakları savunucularının, Türkiye`nin canavarlıkta, gaddarlıkta ve totaliter hırslarında Kızıl Kmer`e eşit olan bir Kürt gruba karşı savaşa zorlandığını anımsamaları yerinde olacaktır.
Türkiye`deki ölüm cezasına dikkat çekenler, son on yıldır bu cezanın kimseye - hatta ele geçirilen Kürt gerilla lideri Abdullah Öcalan`a bile - uygulanmadığını da göz önünde bulundurmalılar. Türkiye tüm bunlar için övgü ve yüreklendirilmeyi hak ediyor. Türkiye`nin AB`ye üyeliği her iki taraf için de bir lütuf olacak. Türkler AB piyasalarına tam giriş kazanıp, Batı dünyasındaki yerlerini sağlamlaştırırken, ABD`nin Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması vasıtasıyla Meksika`da yaptığı gibi, Avrupa da Türkiye`nin düşük işgücü maliyetinin avantajından faydalanabilir.
Ayrıca, Türkiye`nin AB`ye üye olması uzun dönemde, mevcut üye ülkelere Türk göçünü azaltacaktır. Kısa dönemde ise, Avrupa`nın bu geniş işgücü havuzuna gereksinimi var. Biz, Türkiye`nin AB üyeliği adaylığının geçen yıl Helsinki`de gerçekleşen AB zirvesinde resmi olarak kabul edilişini bu nedenlerden dolayı memnunlukla karşıladık. Bu Avrupa devlet adamlığının gerçek kanıtlarından birisiydi ve eski Hıristiyan Avrupayı bir kenara bırakarak, Avrupa`nın stratejik ve ekonomik çıkarları üzerinden hareket ediyordu. Şimdi bunun tam tersine dönerek, Türkleri modern Türkiye daha ortada yok iken yaşanmış bazı gaddar durumlar için sorumluluk üstlenmeye zorlamanın kimseye bir yararı yok. Türkiye Batıya eğilimli olmayı bırakırsa, bundan dolayı doğacak korkunç sonuçlar için Avrupalılar yalnızca kendilerini suçlayabilirler. (FİNANSAL FORUM - FİNANCİAL TİMES)