Avrupa siyasetinin sağ kanadı umudu Bush`da
Eğer Amerikan siyasetlerinin Avrupa`yı ilgilendirmediğini düşünüyorsanız, Daniel Finkelstein`ın geceleme alışkanlıklarına bir göz atın. Alaska ve Hawaii`ye yakın olan ABD oy verme merkezleri kapandığında, Londra`da tan yeri ağarmaya başlıyor olacak.
Geceyi, katıldığı ABD Büyükelçiliği partisinde, Amerikan seçim sonuçlarını izleyerek geçiren Muhafazakar Parti stratejisti, ancak o zaman Londra`daki otel odasındaki yatağına uzanabilecek. Muhafazakar Parti siyasetlerinin şefi Finkelstein, Bir bağımlı gibiyim. Odamın duvarları, tamamen ABD seçim kampanyası plakaları, beçleriyle dolu, diyor. Britanya`nın siyasi eliti bugünlerde Amerikan siyasetlerine bağımlı insanlarla dolu. Daha düşük bir derecede de olsa, ayni grubun Roma`daki mevkiidaşları da aynı durumdalar. Bu ilginin nedeni ise açık: Geçen on yıl, ABD başkanlık seçim sonuçlarının yankısının Atlantiğin diğer yakasına ulaşarak, Avrupa`nın siyasi haritasının yeniden çizilmesine yardımcı olduğunu kanıtladı.
Berlin Duvarı`nın 1989`daki yıkılışı ile Batı`daki siyasi rüzgar değişerek, sol görüşlü partilerin geri gelmesini olası kıldı. Ancak, Avrupa soluna, siyasi merkeze kayarak hükümet katmanlarını ele geçirmenin yolunu, Bill Clinton`ın 1992`deki başkanlık seçimi gösterdi. O zamandan bu yana, önemli Batı Avrupa ülkelerindeki solcu siyasetçiler bu rotayı izleyerek, Britanya, Fransa, Almanya ve İtalya`da merkez - sol hükümetleri başa getirdiler.
Bugünün sorusu ise, Cumhuriyetçi George W. Bush seçimden zaferle çıkarsa, Bush`un zaferinin Avrupa`daki muhafazakar siyasetçilere aynı sürükleyici gücü sağlayıp, sağlamayacağı. ABD`deki başkanlık seçim yarışını özellikle baharda genel seçimlerle karşı karşıya olan Birleşik Krallık ve İtalya`daki stratejistler. Londra`da yerleşik muhafazakar think tank Politeia`nın direktörü Sheila Lawlor, Bush`un zafer elde etmesi, tüm dünyaya bir sinyal gönderir. Sekiz yıldır ilk defa, solun bu bütünsel tatsız, politik olarak doğru bürokratik yapılanması, paketleme bölümüne gidecek, diyor. Avrupa`daki seçmenlerin kullanacakları oya ilişkin ipucunu direkt olarak Main Street, ABD`den aldığını iddia eden pek az kişi çıkacaktır, ancak Amerikanın oyu, kendi seçim kampanyalarını hazırlamakta olan Avrupa`lı siyasi profosyonelleri için çok şey ifade ediyor.
Roma belediye başkanı ve gelecek Nisan ayındaki ulusal seçimlerde, İtalyan merkez - solunun başbakanlık adayı Francesco Rutelli`nin en önemli danışmanı Paolo Gentiloni, Burada, ABD`de olanlardan çok farklı birşey olmayacak, diyor. Gentiloni, Bill Clinton`ın 1992`de seçilmesinin, taze bir merkez - sol kuşağının doğmasını sağlayarak, Avrupa için yeni bir başlangıç anlamına geldiğini, belirtiyor. 18 yıllık Muhafazakar Parti kuralını kırmayı başaran Tony Blair Britanya`da, Lionel Jospin Fransa`da ve muhafazakar Helmut Kohl`un 16 yıllık saltanatının ardından Sosyal Demokrat Gerhard Schroeder ise Almanya`da başbakan olarak başa geldi. İtalya, benzeri merkez - sol başbakanların yükselişine eski profesör Romano Prodi ve Giuliano Amato ie tanık oldu. Gore`un kaybetmesinin akımı tersine döndürme olasılığından endişe eden Gentiloni, Mevcut durumda Bush zafer kazanırsa, insanlar eski dalganın sona erdiği ve Avrupa`da tam tersi dalganın başlamakta olduğunu söylemeye başlayabilirler, diyor. Bu,muhtemel rakibi bir medya devi ve eski merkez sol başbakanı olan Silvio Berlusconi olan Rutelli için ek parlak bir haber olmaz.
KAVGANIN ÜZERİNDE;
Bu senaryo uzak mı görünüyor? Tekrar tahmin edin, diyor Başkan Bill Clinton`ın eski siyasi danışmanı Dick Morris. Morris, liderlerin kavganın üstüne çıkarak ve karşı tarafın kirazlarını toplama politikası güderek, partilerini yeniden keşfedebileceği nirengi olarak adlandırılan teorinin bulucusuydu. Sonuç, Soğuk Savaş sonrası dünyasında, iyi işlediği görünen potansiyelli bir merkez karışımı. Bill Clinton`ın Yeni Demokratları ve Blair`ın Yeni İşçi`yi oluşturmak için yaptığı bu. Formül, daha az bir düzeyde, Jospin ve Schroeder için de işledi. Yeni Merkezciliğin bir etiketi bile oldu: Üçüncü Yol. Diğer tarafın da nirengi teorisinden yararlanmamasında bir neden yok. Mevcut durumda, internet kullanıcılarına kamuda bir söz hakkı tanımaya adanmış bir Web sitesi olan Vote.com`un başkanı olan Morris, Sağcı partileri merkeze çekerek, solun hedeflerini sağ söylemlerle dile getirmeye benzer bir itici güc ABD`den Avrupa`ya geliyor. Morris`e göre, Bush için işleyen bu teknik, başka yerlerdeki sağ için de işleyebilir.
Birçok Avrupalı siyasetçi, Atlantiğin öbür yanında olanların, burayla gerçekten ilgili olduğuna şiddetle karşı çıkacaklardır. Bu siyasetçiler kendi siyasi kültür ve refah sistemlerinin Amerika`dakilerden ne denli farlı olduğuna işaret ederler. Örneğin Almanya`da, Cumhuriyetçi zaferinin merkez - sağ Hristiyan Demokratik Partisi için bir rönesans anlamına geleceğini düşünen pek az kişi bulunuyor. Gelecek seçime daha iki yıl var ve Hristiyan Demokratik Parti hala Kohl`un arkasında bıraktığı bir fon toplama skandalının gölgesinde.
Kampanya teknikleri ve medya ekspertizliği söz konusu olduğunda Almanlar bile Amerikan siyasi tavırlarının Avrupa`da derin iz bıraktığından söz ediyor. 1998 yılında Hristiyan Demokratların Schroeder`e yenilmesinin nedeni kısmen Schroeder`in ABD stili, televizyon güdümlü kampanya da, dersini daha iyi çalışmış olmasına dayanıyordu. Schroeder, ağırlıklı olarak Alman tarihinin en en fazla koreografiye sahip parti konferansının sahnelenmesine yardım eden ABD ve Britanya`lı danışmanlara sırtını dayadı. Mevcut durumda Hristiyan Demokratik Partisi, bunu yakalamaya çalışıyor. Hristiyan Demokrat bir Alman parlamenter Andreas Schmidt, Bush ve Gore`dan kampanyaya ilişkin çok şey öğrenebiliriz. Amerikalılar medya kampanyalarında daha iyiler. Ve şu ana kadar bu konuda Sosyal Demokratlar da bizden daha iyiydi, dedi.
KİRALIK SİLAHLAR;
İtalya`da Rutelli`nin merkez - sağ ekibinin Gore zaferi için ellerini havaya açmalarının özel bir nedeni var. Roma belediye başkanı Gore stratejisinin belirlenmesine yardımcı olan aynı ABD`li stratejist Stanley Greenberg`i görevlendirdi. Greenberg, Blair ve İsrail`in İşçi Partili başbakanı Ehud Barak için de çalışmıştı. Amerikan oylaması, İtalyan kamu oyu yoklamalarında önde giden Rutelli`nin rakibi Berlusconi için de ayrı bir önem taşıyor. Berlusconi, ailesiyle beraber kişisel seyahat adı altında, bu haftayı ABD`de geçirecek kadar ABD kampanyasıyla ilgili. Berlusconi`nin dışişleri eski bakanı ve Forza Italia partisinin önde gelen üyelerinden Antonio Martino da, ABD oylamalarını yakından izliyor. Martino, Amerikan seçimlerinin açık olarak İtalyan siyaseti üzerinde bir etkisi olacak, ve bu nedenle George W. Bush`un kazanacağını umuyorum. Gore kazanırsa, buradaki sol bunu Gore`un zaferi olarak değerlendirmek yerine, sol hareketin tamamının zaferi gibi kutlayacak. Bildiğiniz gibi, sol tarihin kendi yanında olduğunu düşünmekten hoşlanır, dedi.
ABD`deki yarış en yakından, partiler arası bağlantıların eskilere dayandığı Britanya`dan izlenecek. Doğu Londra Üniversitesi`nde sosyoloji profesörü olan Michael Rustin, Örneğin, Harold Wilson Kennedy`den etkilenmişti, diyor. Reagan kendisinin seçilmesinden bir yıl sonra 1979`da ilk kez başbakanlığa aday olan Muhafazakar Margaret Thatcher`a, kişisel ve ideolojik anlamda yakındı.
HAVZA ÇİZGİSİ;
Ancak, son on yıl içinde, büyük fikirlerden daha fazlası, suyu geçmeye başladı. Giderek artan bir şekilde, kampanya elemanları ve taktikler de göç etmeye başladı. Değişimler, gerçek anlamda ilk olarak Clinton`ın 1992 kampanyasında İşçi Partisi`nin şef kampanyacısı Philip Gould`un, 12 yıllık sürgünün ardından bir Demokratın Beyaz Saray`a dönüşüne yardımcı olmak amacıyla Arkansas`a gitmesiyle başladı. Potansiyel başarısızlıkları önlemek amacıyla, İşçi Partisi`nin 1992 seçimlerini neden Muhafazakar Başbakan John Mayor`a kaptırdığını öğrenmek istediler. Major da, Cumhuriyetçilere danışmanlık yapması için bir ekip yolladı.
Gould`un Clinton kampanyasına yardımcı olduğu görülüyor. Ancak Gould, Birleşik Krallık`a, Amerika için ayrıldığından çok daha fazla içgörüyle döndü. Aslında, Arkansas`da gördüklerini İşçi Partisi`nin kampanya makinesinde devrim yapmak için kullandı: Clinton`ın 1992`deki kampanya haznesinin ardından modellenen parti için, açık - plan bir savaş odası inşaa etti ve karşı partinin yollarına döşediği bombaların bir çoğunu imha etmeye yarayan sofistike bir sürekli - çürütme veribankası oluşturdu.
Bu başlangıç içindi. Blair ve Yeni İşçi projesindeki ortağı Gordon Brown, bir dizi ABD siyasi fikri ödünç almaya gittiler. Yeni İşçi`nin Yenisi bile, Clinton`ın Yeni Demokratlarından geldi. Amerika başkanı gibi, Blair da sağın geleneksel noktalarından bazılarını çaldı: Yeni İşçi`nin sloganı, suça karşı katı, suçun nedenlerine karşı da katı, oldu. Sonuç: Blair`ın kampanya makinesi, 1997 Mayıs seçimlerinde Major`un Muhafazakar Partisi`ni, parlamentoda 179 sandalye çoğunluğuyla ezdi. Amerikan etkisi Downing Street`in kapıları dışında da durmak bilmedi. Maliye Bakanı olur olmaz Brown`un ilk büyük adımı, Washington`daki Fed modelini örnek alarak, Bank of England`a bağımsızlık tanımak oldu. Brown daha sonra çalışan fakir kesme yardımcı olmak amacıyla, Yeni Anlaşma ve Çalışan Aileler Vergi Kredisi olarak adlandırılan, çalışma - refahlığı politikası getirdi. Her iki program da Clinton`ın refahlık reformlarını taklit ediyordu. (FİNANSAL FORUM - THE WALL STREET JOURNAL)