Anti-Global Güçler de Küreselleşti
Globalizasyon bir çok insanın umut ettiği sonuçları vermedi-birçok korku da boşa çıktı. Karşıtları ve taraftarları bir zamanlar globalizasyonun, ulusal hükümetlerin rolünü azaltan ve iş dünyasının yerini pekiştiren bir dünya oluşturmaya çalıştığına inandı. Gerçekler ise bir hayli farklı. Güç, uluslararası kurumlar, şirketler ve hükümetlerin elinden çıkarak, karmaşık ama giderek daha da enerjik bir global sivil toplumun eline geçiyor. İş dünyası ve hükümetler, Globalizasyon ve istikrarın elele gitmediğini öğrenmeye başlıyor. Uluslar arası şirketler giderek artan bir biçimde global anlamda birbirine bağlanmaya başlayan baskı gruplarının gücü karşısında kaldığını görüyor. Dünya Ticaret Örgütü ve buna benzer kurumlar anti - kapitalist göstericilerin sürekli protesto gösterilerine maruz kalıyor. Daha da önemlisi, popüler bir tepki giderek güçleniyor. Euroya ilişkin Danimarka referandumu tek bir para birimine ilişkin bir karar olarak kalmadı. Bu, globalizasyona verilen demokratik kabulün sınırlarının ihlal edildiğine ilişkin bir uyarıydı.
Genel tarihsel bir perspektif çerçevesinde, bu gelişmeler sürpriz değil. Globalizasyonu geçen 10 yıl içinde gerçekleşen piyasaların serbestleşmesiyle bir tutmak doğru değil. Doğru olarak anlaşıldığında, globalizasyon, Avrupa ve Asya`nın denizaltı telgraf şebekesiyle birbirine bağlandığı 1870`lerde başlayan ve o tarihten itibaren giderek hızlanan bir teknolojik devrimin bir başka aşamasıydı. Globalizasyonun hızı, yeni, uzaklığı ortadan kaldırıcı teknolojilerden kaynaklanıyor. Bu teknolojiler bilgiyi ucuza ve bütün bir dünyaya taşıyor. Globalizasyonun düzgün ve muntazam bir olay olacağına ilişkin hiçbir kanıt yoktu. Tam tersine, endüstrileşmenin doğurduğu radikal karşı hareketler gibi, bugün de yeni teknolojiler kullanılarak, mevcut global piyasa şebekelerine darbe vuruluyor.
Seattle ve Prag`da gerçekleşen olaylar, oralarda toplanan kalabalıkların çok ötesine uzanan bir global çerçevedeki gürültünün işaretleri. Aşırı sağın, anti - göçmen partilerin yükselmesi ve daha birkaç hafta önce gerçekleşen akaryakıt protesto gösterileri, globalizasyonun siyaset arenasının merkezinde bir toplanma sağlayamadığını gösteriyor. Bazı ülkelerde ise globalizasyon yeni ve bazen tehlikeli bir radikalizme neden oluyor.
Bu süreç, uluslar arası şirketlerin karşı karşıya kaldığı yeni bir tür zafiyet getiriyor. Tüketicinin gücü ve hissedar aktivizmi artık sadece ulusal bir çerçevede ele alınamıyor. Internet`e girişin giderek artmasıyla birlikte, bu güçler de sınırların ötesine yayılıyor. Global iş dünyasının aktiviteleri baskı grupları tarafından devamlı gözleniyor. Eğer bu şirketler geniş anlamda kabul edilen etik standartlara uymazsa, bunun cezası çabuk geliyor. Hemen hemen bir gece içinde şirketlerin hisse fiyatları düşüyor ve piyasa payları kayboluyor. Global piyasalar baskı gruplarını güçlendiriyor, tüketicileri ve hissedarları özgürleştiriyor ve yeni tür bir doğrudan siyasi hareketi körüklüyor. İş dünyası ve hükümetler buna karşı nasıl bir yanıt verebilir?
Birincisi kendi içlerine dönmekten kaçınmalılar. Anti - kapitalist göstericiler ve Avrupa`daki akaryakıt protestocuları arasında fark var, ancak her iki grup da benzer bir kızgınlık ifade ediyor. Onlar, doğru olarak globalizasyonun risk ve maliyetlerinin gözden kaçırıldığı ve anımsandığına inanıyor. İnsanların en geniş kesimleri de aynı fikirde. Anti - globalizasyon göstericileri birçok çatışmalı çıkarı temsil ediyor olabilir; bunların bazıları karmaşık ve anlaşılmaz, ancak onlar, tüketiciler ve hissedarları da kapsayan kaygıları dile getiriyor. Bu yeni ortamda, iş dünyası göstericilere elini uzatarak diyalog çağrısında bulunmalı. İş dünyası inisiyatifi ele almaktan kaçınacak bir durumda değil. İş dünyasının, globalizasyon karşıtı olanların değerlerini ve amaçlarını anlamak durumunda. Bunun iki nedeni var. Birincisi, baskı grupları, halkın düşüncelerini, herhangi bir siyasi partiden çok daha etkin ve verimli olarak biçimlendirebiliyor; ve onların olaylar üzerindeki etkisi hükümetin de ötesine geçen bir güce sahip. Eğer iş dünyası bu gerçekleri gözardı ederse, kabarık bir fatura ödemek zorunda kalacak.
İkincisi, göstericilerin gücü çok ama bu güç genel anlamda bir veto gücü. Mevcut durumda, onlar iş dünyasının stratejilerini engelleme kapasitesine sahip. Daha yapıcı bir hareket için ise fazla fırsatları yok. Ancak eğer globalizasyona ilişkin sorunlar çözülecekse, bu ancak iş dünyası ve baskı grupları, hatta hükümeti de içeren bir işbirliği çabası sonucunda gerçekleşebilecek. Daha birkaç yıl önce globalizasyon durdurulması olanaksız bir hareket olarak görülüyordu. Uzun dönemde bu hala doğru. Yeni teknolojiler ortaya çıktıkça, yaşamlarımız dönüşecek. Ancak çok güçlü bir karşı güç oluşuyor. Anti - globalizasyon hareketlerinin ifade ettiği korkularla angaje olmayan hükümetler, Danimarka`da görüldüğü gibi, halkın kabul sınırlarını ihlal edecek. İş dünyasına gelebilecek risk, onun globalizasyonun zayiatı olma olasılığı
(*)John Gray, London School of Economics`te Avrupa düşüncesi profesörü. (FİNANSAL FORUM - FİNANCİAL TİMES)