AB`nin Nice Zirvesinde Başarı Şart
AB liderleri, 15 uluslu bloğun çalışma yolunun iyileştirilmesine ilişkin bir zirve için Perşembe günü Nice`de tantanalı bir şekilde biraraya geliyorlar, ancak çoğu yalnızca mütevazi reformlar bekliyor. Toplantıya başkanlık edecek olan Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, Salı günü hükümet başkanlarından, oylama sistemi ve AB kararlarının ulusal vetosu boyutunda azaltılma gibi reform konularının toparlanabilmesi için, daha önce benzeri görülmemiş bir şekilde dördüncü bir toplantı günü planlamalarını, toplantının Pazar gününe uzamasını isteyerek, AB hükümetleri arasındaki derin anlaşmazlıkların sinyalini verdi.
Ancak, toplantının başarısı ya da başarısızlığı en fazla çoğu Doğu Avrupa`da bulunan ve AB içişlerini toparlayıncaya kadar giremeyecekleri söylenmiş olan 13 ülkede izlenecek. Durumun altını çizecek bir şekilde, Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Slovekya, Estonya ve Slovenya gibi önemli aday ülkelerin başbakanları, Nice zirvesinin yeni üye kabülüne ilişkin yolu gerçekten açıp açmadığını değerlendirmek amacıyla, Pazartesi günü kendi toplantılarını düzenleyecek.
AB liderlerinin farklılıkları çözmek için daha sonra tekrar toplanabilecekleri akla gelebilir, ancak bunun gecikmeye sebep olarak, gelecek bir kaç yıl içinde yeni üye alım umudunu tehlikeye atma olasılığı var. Fransız Avrupa İşleri Bakanı Pierre Moscovici Avrupa Parlamentosu`na, Eğer Nice`de başarısızlık olursa, genişlemeye ilişkin bir takım sorunların çıkması kesin, dedi. Anlaşma reformunun bu roundunun yasal sebebi, genişleme yolunu açmak olsa da, ajanda AB`nin nasıl çalışması gerektiğine ilişkin rekabet halindeki vizyonlara boğuldu. Yeni üyelerin kabülüne ilişkin kesin bir söylem zirveden çıkmayacak gibi. AB liderleri en iyi olasılıkla yeni üye alımı sürecine ilişkin bir yol haritasını onaylayacaklar ve bu da ilk üyelerin bir olasılıkla 2004 yılında kabulüne yol açacak. AB genişlemesinin, oylama prosedürlerinin üzerindeki etkisi, ajandadaki en tartışmalı konu: Ulusal veto alanlarının azaltılması önerileri, barınma, göçmenlik, vergilendirme, emeklilik ve ticaret politikası gibi konuların bazı yönlerini içine alan konularda kararın kalifiye çoğunluk oya bağlanması. Fikrin yandaşları AB karar mekanizmasının zaten yavaş olduğunu, ancak 27 üyeden kimlikleri belli olmadan anlaşmalarını beklemenin, bunu durma noktasına getireceğini iddia ediyorlar.
Avrupa Komisyon Başkanı Romano Prodi geçen hafta bunu Nice zirvesinin başarı ölçüsü yaptı. Avrupa Parlamentosunun bir Alman Hristiyan Demokrat üyesi Elmar Brok, Çoğunluk oylamasında daha kalifiye bir hale gelmezsek, AB çöker, dedi.
Bunun yanında, şüpheciler bunun Brüksel`e daha fazla güç vermek için bir dolap olduğu ve genişlemeyle bir ilişkisi olmadığı iddiasında. Avrupa Parlamentosu`nun Britanyalı Muhafazakar üyesi Daniel Hannan, Doğu Avrupa`daki ülkelerin yerel konularda sınırlayıcı AB hukukuyla uğraşmak istemediklerini belirterek, Bu genişleme için faal olarak kötü. Onlar daha geniş bir Avrupa yerine daha derin bir Avrupa`yı tercih ediyorlar, dedi. Üye hükümetlerin çoğu açıkça daha fazla kalifiye çoğunluk oylaması istediklerini belirtseler de, önemli ulusal çıkar konularında ödün vermede isteksizler. Bu, AB entegrasyonunun en ateşli destekçileri Fransa ve Almanya için de geçerli. Örneğin Fransa, büyük ölçüde sinema ve kültür alanlarındaki sınırlayıcı politikasını koruyabilmek için, hizmet ticaretindeki vetosundan ve Almanya göçmenlik konusundaki vetosundan vazgeçmiyor. Bir kaç ay sonraki seçimlerde Avrupa`nın kesin konu olacağı Britanya`nın Başbakanı Tony Blair ise vergiye ilişkin ulusal vetoların azaltılmasını kesin olarak engelleyecek.
Nice`de sürpriz bir anlaşma olmadığı taktirde nihayi sonuç, geliştirme yardımı, çevre ve bir olasılıkla emeklilik konularında kalifiye oylamasında marjinal bir artış olacak.
Nice`deki eşit zorluktaki bir diğer konu ise, genişlemenin mevcut hassas dengeyi rotasından çıkaracağı, her ülke için oyların ağırlığı olacak. Mevcut sistem, yaklaşık eşit ebatlardaki ülkeleri biraraya gruplarken, daha küçük ülkelere büyüklere kıyasla oransal olarak daha fazla oy veriyor. Örneğin, Almanya`nın Lüksemburg`dan 160 kat fazla nüfusu olmasına karşın, iki oya sahip Lüksemburg`a kıyasla, yalnızca 10 oyu bulunuyor. Fransa`nın nüfusu Almanya`nın nüfusunun üç bölü dördüyken, hem Almanya`nın hem de Fransa`nın 10`ar oyları bulunuyor. Tek pazarın operasonlarını etkileyen önerilerin geçmesi için, 87 oyun 62`sinin lehde olması gerekiyor. Herkes, yeni 13 üye alınmadan bu sistmin değişmesi gerektiğine katılıyor. Bazı devletler, oyları daha direkt olarak nüfusa bağlama basit formülünü öneriyorlar. Ancak reform, Fransa ve Almanya, Hollanda ve Belçika gibi ezeli rakiplerin arasındaki tatsız rekabeti de ortaya çıkarıyor. Bu, şimdiye dek daha büyük devletlerin dominantlığını tazmin için durumu kendi lehine idare etme eğiliminde olan küçük ülkeleri incitebilir. Benzer konular, Avrupa Parlamentosu`nda koltuk, AB Komisyonu temsilciliği, AB ana bürokrasisi ve Avrupa Merkez Bankası temsilciliği bazında büyük ve küçük ülkelerin arasındaki denge konularındaki tartışmalarda da belirecek.
Alman Dışişleri Bakanı Franz Fischler gibi bir çok AB lideri, AB anayasası ya da temel haklarda AB imtiyazı konularında bu yıl başlarında daha tutkulu vizyonlar gündeme getirdiler, ancak bunlar geçen aylar içinde, genişleme yolunu açma baskısı altında eridi. Temel haklar imtiyazı, yasal gücü olmadan zirveye ilave olarak eklenecek. Anayasa konuşmaları en azından 2004 yılına kadar ertelendi. Almanya 2004 yılında AB reformlarına ilişkin yeni bir zirve istiyor. Muhtemelen o zamana dek, yeni üyeler de katılmış olur. (FİNANSAL FORUM - THE WALL STREET JOURNAL)