Sıcak Para Türkiye`nin İliğini Kuruttu
Sermaye hareketlerinin serbest bırakılması ve Devletin hızla artan borçlanma gereksinimiyle birlikte, 1989 yılında gündeme gelen sıcak para, türkiye`nin iliğini kuruttu ve ülkeyi sürekli krize açık hale getirdi. Son 10 yılda Hazine kağıtlarından ve hisse senetlerinden dolar bazında yüzde 500`e yakın kazanan sıcak parayı, ülkeye çekmek ve tutmak için Türkiye, sürekli kuru baskı altında, Türk Lirası faizlerini yüksek tutmak zorunda kalıyor. Bu süreci değiştirmek istediği her politik adımın başında krize yakalanıyor. Türkiye, sıcak paranın her kaçışından sonra geri getirebilmek için çok daha büyük ödünler vermek zorunda kalıyor.
1989 yılında, kamu kesiminin çok yüksek olan borçlanma gereksinimi gözardı edilerek Dünyanın en liberal kambiyo rejimini benimsenip sermaye hareketlerinin önündeki tüm engellerin kaldırılmasının Türkiye ekonomis üzerindeki ilk etkisi, kamu kesiminin borçlanma ihtiyacının, kısa vadeli yabancı sermaye girişine dayanılarak kolayca finanse edilmesi oldu. Bu nedenle de 90`lı yıllardaki tüm iktidarlar devletin vergi ve benzeri normal gelirlerini artırma gereği duymadan sürekli kamu harcamalarını artırıp borçlanmayla finanse etmeye başladılar. Bu finansmanı sağlayabilmek için gereksinim duyulan sıcak paranın ülkeye girebilmesi için de Türk Lirası`nın faizini sürekli çok yüksek oranlarda tutup kuru baskı altına aldılar.
Süper getiri
Bu politike sonucunda bu nedenle kur ve faiz arasındaki makas sürekli açıldı. Türk Lirası`na verilen faiz sürekli kur artışının üzerinde seyretti. Bu nedenle sıcak para bazı yıllar Türkiye`de Hazine iç borçlanma kağıtlarından dolar bazında yüzde 70`lere varan oranlarda getiri sağladı. Bu getiri İMKB`de bazı yıllar yüzde 300`e kadar tırmandı. 1989 ve 2000 yılları arasında bir yıl vadeli devlet iç borçlanma kağıtlarında çevrilen fonlar busürede dolar bazında yüzde 496, hisse senetlerinden ise yüzde 498 oranında kazanç elde ettiler.
Kısa vadeli borçlar arttı
Sıcak paraya dayalı politikaların ilk etkisi kısa vadeli borçlardaki artışta gözlendi. Türkiye`nin 1989 yılında 5.7 milyar dolar olan kısa vadeli dış borcu son Eylül 2000 sonu itibariyle 26.5 milyar dolara yükseldi. Kısa vadeli dış borçların, toplam dış borç stoku içerisindeki payı yüzde 25`e kadar yaklaştı. Bu yapı kısa vadeli borçları Türkiye ekonomisi için bir tehdit haline getirdi. Özellikle 1994 krizinde Türkiye ekonomisini en fazla kısa vadeli dış borçlardaki azalma zorladı. 1998 sonunda 18.5 milyar dolar olan bu rakam, 1994 krizinden sonra bir anda 7.2 milyar dolar azalarak 11.3 milyar dolara inmiş ve Merkez bankası`nın döviz rezervlerini eritti.
10 yılda gelen iki ayda çıktı
Kasım 2000 kriziyle birlikte yeniden gündeme gelen ve Türkiye`yi 6 Aralık kararlarını almaya zorlayan sıcak para, kısa vadeli sermaye hareketlerinin serbest bırakıldığı 1989 yılından bu yana Türkiye`ye biri kısa vadeli borçlanma diğeri de portföy yatırımları olarak iki ayrı pencereden gelmeye başladı. Ödemeler dengesi bilançosunda portföy yatırımı olarak isimlendirilen ve yabancıların türkiye`deki, hisse senedi, devlet tahvili ve bono alım satımını ifade eden bu kalemden gelen sermaye da özellikle Ağustos 1998 krizinden kendisini hissettirdi.
Türkiye`deki günlük koşullardan çok, Rusya`daki krizden etkilenerek Türkiye`den bu dönemde çok önemli bir yabancı sermaye çıkışı gözlendi. 1989-1997 yılları arasında Türkiye`ye hisse senedi ve Hazine iç borçlanma kağıdı almak üzere net olarak 3 milyar 895 milyon dolar girdi. Ancak 1998 yılında sadece ağustos ve eylül aylarında net olarak 5 milyar 594 milyon dolarlık çıkış yaşandı. 1998 yılının diğer aylarında yaşanan net girişin etkisiyle yılın tümünde çıkan sermaye miktarı 4.5 milyar dolar oldu. Döviz rezervinde ise ağustos ve eylül aylarında 5 milyar dolar azalma oldu.
10 yıllık net giriş 1.4 milyar dolar
1989 yılından bu yılın eylül ayı sonuna kadar olan yaklaşık 10 yıllık dönemde Türkiye`ye portföy yatırımı yoluyla giren net sermaye miktarı 1.4 milyar dolar düzeyinde bulunuyor. Ancak söz konusu sermaye Türkiye`de bu sürede dolar bazında çok yüksek miktarlarda kazanç elde ettiği için, bu şekilde sermaye getirip Türkiye`de oluşturulan portföyün şu andaki büyüklüğü, bir çıkış anında Türkiye`yi önemli ölçüde tehdit ediyor. Yabancıların sahibi bulunduğu Hazine bonusu ve devlet tahvili ile ilgili kesin bir rakam bulunmuyor. Ancak yabancıların İMKB`deki portföylerinin toplam tutarı Ekim 2000 sonu itibariyle 10 milyar doların üzerinde seyrediyor.
Her seferinde daha çok ödün
1989-1994 yılları arasında sıcak parayla tam bir saadet yaşayan Türkiye, bu sürecin acı yüzüyle ilk kez 1994 yılında karşılaştı. Kurun baskı altına alınması nedeniyle 1993 yılında bu yıl yaşanana benzer bir şekilde 6.4 milyar dolarla o zamana kadarki dönem için rekor bir düzeyde cari işlemler açığı veren türkiye, dönemin Başbakanı Tansu Çiller`in iç borçlanma faizlerini düşürme girişimi nedeniyle, sıcak parayı ülkeden kaçırıdğı için 1994 yılında tarihinin en büyük ekonomik krizini yaşadı. Sonuç 5 nisan 1994 kararları oldu. Bu krizden Türkiye bir yıl önce yüzde 80`lerde olan faiz oranlarını tarihinde ilk kez üç haneli rakamlara yükselterek ve Devletin, banakcılık sistemindeki tüm mevduatların riskini üstlenmesiyle çıkabildi.
Uzak Asya ülkelerinin içine girdiiğ krizin yansımasıyla yaşanan Aralık 1997 krizi de yine Türk Lirası faiz oranları artırılarak aşılabildi. Ağustos 1998`de yaşanan kriz ise IMF`yle 2000 yılında uygulanmaya başlanan stand-by programının zeminini hazırladı. Türkiye, bu programla para kuruluna benzer bir kur ve para politikası izlemeye başladı. Bu politika da tüm olumsuzluklara rağmen bir sorun bulunmayan ödemeler dengesinde bir krizi gündeme getirdi.
Kasım 2000`de başlayan ve stand-by anlaşmasındaki taahhütlerin daha da ağırlaştırılmasıyla sonuçlanan son kriz ise Türkiye ekonomisinin artık sıcak parakolik olduğunu bir kez daha ortaya çıkardı. Bu krizin en önemli faturası ise devletin, bankacılık sistemindeki tüm mevduatların yanı sıra Bankaların yurt dışı kredilerine ilişkin risklerini de üstlenmesi oldu. (ANKA)
- BIST
- DOLAR
- EURO
- ALTIN