Kötü adama yatırım iyi bir iş mi?
Kötülerin sırrı
<ımg class="yeniImg" border="0" src="https://image.hurimg.com/i/hurriyet/75/0x0/66cf4dc7601c04688fbd52db.jpg">
Hürriyet Gazetesi yazarı Ertuğrul Özkök bugünkü yazısında 'ımg>Kötü karakterlerden iyi para kazanmak mümkün mü?' konusunu yazdı...
İşte Özkök'ün yazısı...
Kötü karakterlerden iyi para kazanmak mümkün mü? Marvel’in sahibi Bob Iger tartışmaya gerek bırakmıyor: “Elimizde 7 bin Marvel karakteri var. Ama siz bunları görmüyorsunuz. Çünkü gözünüz hep iyilere takılıyor. Oysa biz kötü karakterlerin nasıl bir hazine olduğunu keşfettik.”
Kötü karakterin önemini torunum Sinan Ali sayesinde keşfedeceğim aklımdan bile geçmemişti. İki yıl önceydi. Sinan Ali her büyüyen çocuk gibi Play Station’a daldı.
Bir gün odasında Playstation’daki bir oyunda üç dakika içinde 40’a yakın insanı, insan dimağının almayacağı bir barbarlıkla öldürürken onu arkadan seyrettim.
İşte tam orada, 20 yıl genel yayın yönetmenliğinden sonra içimde hala insani bir şeyler kaldığını keşfettim.
O duyguyla Sinan Ali’ye ‘Yeter artık. Yüzlerce kötü insan öldürdün. Hiç kötü insan kalmadı” dedim.
Elindeki komuta konsolunu, bir seri katilden beklenmeyecek itinayla yere koydu ve bana dönerek, en ciddi ifadesiyle şunu söyledi:
“Onlar kötü adamlar değil. İyi adamlar. Kötü adam benim. Öldürdüklerim iyi adamlar…”
Öldürdüğü insanların yüzlerine daha yakından baktım. Pek de öyle iyi insan gibi görünmüyorlardı. Kendi kendime “Acaba kötülük bizim icad ettiğimiz bir şey mi” diye sordum.
Tahmin edeceğiniz gibi, bu sorunun cevabını veremedim.
O oyun CD’sini ona ben almıştım ve işte o an Fortune dergisi kadar ekonomik çalışan kafam, olayın ekonomisini de anladı.
150 Türk lirasını kötü adama vermiştim.
Yine de iyi bir iş yaptığıma inandım.
Kötü iyiliğin babası
Yaptığım işin ne kadar iyi olduğunu ise geçen yıl San Fransisco’da bir sabah saat 7’de Amerikalı iyi bir iş adamından öğrenecektim.
Adamın adı Bob Iger’dı. Amerikalılar ve dünya onu Disney’in CEO’su olarak biliyor ama o entertainement hayatına Sinan Ali ile aynı yaşta başladı.
Bir Iron Man hastası olarak. Yani Marvel Comics jenerasyonunun çocuğuydu.
Marvel Comics kitaplarındaki Iron Man, Batman, Hulk gibi kahramanlarla büyümüş.
2013 yılı, Disney şirketinin kuruluşunun 90’ıncı yılıydı. O yıl Bob Iger beni şirketin genel merkezine davet etti.
Altı gün boyunca, sabah saat 6’dan akşam 22’ye kadar birlikteydik ve kötüye yatırım yapmanın bütün inceliklerini, intikamını Marvel’in tamamını alarak tatmin eden bu harika insanla geçirdim.
Ona kötü iyiliğin babası ismini taktım. Tabii bu bir kısaltmaydı. Tam adı, kötü iyiliğin para babası olması gerekiyordu.
Bob Iger 2006 yılında çocukluğunun hayal dünyası olan Disney’in CEO’su olduğunda arka arkaya 3 büyük karar aldı.
Bu kararlarla önce Pixar Animation’u, sonra Marvel Comics’i en sonda da Starwars filmlerinin sahibi Lucas Film’i Disney bünyesine kattı.
En aptal soruyu sordum!
Bu üç şirket için ödediği para 15 milyar dolardı.
Sadece Marvel için 4 milyar dolar ödemişti. üstelik Marvel’i aldığında elindeki en büyük 2 aset olan Spiderman ve X man başka şirketlere satılmış durumdaydı.
Marvel’a gitmek için kahvaltı ederken ona Amerika’nın burnundan kıl aldırmayan en zeki ekonomistlerinin sorduğu en zeki soruyu sordum.
En büyük asetleri gitmiş, 20’nci yüzyıl başının en demode çizgi romanlarına 4 milyar dolar vermek aptalca bir şey değil mi….
İyi bir Fortune, Wallstreet Journal, Financial Times ve Forbes okuru olduğum için ben de o zeki ekonomist sürüsünün içinde yer aldım tabiatıyla ve en zeki soruyu zordum.
Meğer en aptal soruyu sormuşum.
Bob Iger kötü adam dersine, bir soru ile başladı.
“Sence Marvel’ın elinde kaç karakter vardır?”
Çocukuluğu İzmir’de Amerikan ailelerinin çöp kutularında Marvel dergileri arayarak geçen bir çizgi roman manyağı olarak saymaya başladım.
Ironman, Hulk, Captaın America, Spider Man, Thor… Ben duramayınca o devam etti:
Black Widow, Volverin, Natacha Romanov…
Müstehzi bir gülüşle soruyu tekrar etti: “Sence kaç Marvel karakteri vardır…”
Cevabı kendi verdi:
“Elimizde 7 bin Marvel karakteri var… Ama sen bunları görmüyorsun. Çünkü gözün hep iyilere takılıyor. Oysa biz kötü karakterlerin nasıl bir hazine olduğunu keşfettik.”
Kahvaltıyı şu cümleyle bitirdi: Öbür gün Annheim’da bunu sana göstereceğim..
Yani Disney’in dünyadaki ilk tematik parkında.
İki gün sonra 6 bin Disney Fan’ı ile birlikte dev bir salona giriyorduk girişte hepimizin elindeki cep telefonları ve her tür elektronik cihaz alındı.
Uyuyan güzelin cadısı
Biraz sonra Bob Iger sahneye çıktı ve gelecek senenin en önemli filmini tanıttı. Filmin adı Maleficient’tı.
Yani uyuyan güzelin baş belası cadı.
Kötü bir karakter ilk defa bir Disney filminin başkahramanı oluyordu.
Ama asıl sürpriz şirketin bu başkahramana, yani kötü karaktere yaptığı dev yatırımdı. Biraz sonra sahnenin perdesi aralandı ve siyah kazaklı, Siyah pantolonlu bir kadın sahneye çıktı.
Karşımızdaki kadın Angelina Jolie’ydi ve cadıyı o oynuyordu.
Milyonlarca dolarlık bir cadı. Sizce uyuyan iyi bir güzel varken, uyumayan çirkin ve kötü bir cadıya bunca yatırım yapılabilir mi…
Netice 180 milyon dolara mâloldu. 780 milyon dolar hasılat yaptı.
Sadece Ironman 3’ün hasılatı 1.5 milyar dolara yaklaştı. Avengers 1.4 milyon dolar hasılat yaptı.
Kötü karakter iyi bir yatırımdır. Kötü kötüdür ama bazen iyidir.
Ekonominin kuralıdır.. Kötü para iyi parayı kovar. Ama bu kural en azından bütün 20’nci yüzyıl boyunca eğlence dünyası için geçerli olmadı.
O dünyada hep iyiler kötüleri kovdu ve her şey onların zaferi ile bitti..
Aslında Hollywood kötüden önce çirkinin ekonomik değerini keşfetmişti. Beauty and the Beast ve Notr Dame’ın Kamburu’nun Box Office performansı, bize çirkinin değil kötünün değerli bir mal olduğunu anlatması gerekirdi.
Ama burnundan kıl aldırmayan benim gibi mankafa ekonomistlere bunu anlatmak kolay değildi.
Oysa en azından daha 1980’li yılların başında Ridley Scott’un harika filmi Blade Runner’ın son sahnesinde kötü bir klonla iyi klon avcısının arasındaki tiradın Sheaksperian tadını almıştım. Ama orada gördüğüm şey, kötünün zaferi değil, kötünün iyiye transformasyonuydu.
Shazam'ın sırrı
Dante’nin İlahi Komedyasının cehennem bölümünün hep best seller olup da, cennetle kimsenin ilgilenmemesi boşuna değildir.
Babil Kulesi ile ilgili metinlerde, ‘dolap çevirmek’, ‘komplo kurmak’ anlamına gelen bir sözcük vardı. bu sözcük ‘Yazam’dı.
Bu sözcüğün, insan zihninin yarattığı en kalıcı çizgi roman haykırışlarından biri olan ‘şazam’la yakınlığı herhalde sizin de dikkatinizi çekmiştir.
Bu sözcük artık bir müzik adı bulma Apps’ı ‘Shazam’ı anlatıyor. Ama bu hale gelmeden önce bir süper kahramanın parolasıydı.
Captain Marvel olarak da bilinirdi. Normal insan bir insanken, bu kelimeyi söyleyerek takım elbisesini yırtar, süper güçlü biri haline gelirdi.
Şazam 20’nci yüzyılda eski İbranicedeki kötülük gücünü kaybetmiş ve iyi güç haline gelmişti.
Ona İbranicedeki anlamını 21’nci yüzyılda bilgisayar oyunları geri verdi.
Artık iyiyi temsil eden Süperman’in karşısında, kötüyü temsil eden Shazam vardı.
Shazam… Sinan Ali’nin adamı vurduğu yerden en az 2 litre kan fışkırtan güç.
Savaşı Süperman kazansa bile oyuna güzelliğini veren oydu.
Kötü sadece iyi bir yatırım değildir. Aynı zamanda estetik bir sanat eseridir.
Kill Bill’deki küçük Japon kızının en manga hali hangimizin kafasından silinebilir ki…
Hayır kesinlikle cinsel bir şeyden söz etmiyorum. Sözünü ettiğim şey sadece kötülüktür.
Sinan Ali benden daha büyük bir ekonomist.
Leon’da herkes kötüydü bir de en kötüsü vardı
‘Kötü’nün bugün anladığım ilk işaretini en çarpıcı şekilde Leon filminde görmüştüm.
O filmde beni etkileyen şey şuydu karakterlerin üçü de kötüydü. Herkesi öldüren Leon, şeytanın çocuk şeklindeki tezahürü Natalie Portman’ın kötülüklerini görmüyorduk. Çünkü karşılarında çok daha harika bir kötü vardı.
Gary Oldman’ın oynadığı polis şefi.
Hangimiz ağzında sakızla odaya girip adama ‘Ben Beethoven hastasıyım. Ama sen kesin Mozart’ı seviyorsundur’ deyip bütün sülalesini yok ettiği o harika sahneyi unutabiliriz.
Dünyada hiç bir katliam bu kadar ilgiyle ve beğeniyle izlenmemiştir.
Ancak o filmde dahi ‘kötü’nün ekonomik değerini tam olarak anlayamadık.
Pandoranın kutusu açıldı ‘Güzel Kötülük’ saçıldı
Aslında kötünün iyiliğine çok önceleri uyanmamız lazımdı. Hem de çok eskiden.
Oysa asırlar önce, açılan bir kutu, kötünün ne kadar güçlü bir şey olduğunu insanoğluna anlatmıştı.
Kutunun adı Pandora’ydı ve hikâyesi şöyleydi.
Prometheus insanlara vermek üzere ateşi çalınca çok sinirlenen Zeus onu cezalandırmak için Pandora isimli kadını gönderir. Kadınlar anlatacağım hikâyeden alınmasınlar. Ben bu hikâyede kesinlikle Pandora’nın yanındayım.
Neyse. Prometheus bunu yutmaz. Ama kardeşi Epimeteus biraz saf bir çocuk olduğu için kadına tutulur.
Kutu diyorlarsa da inanmayın, Pandora’nın yanında bir kavanoz vardır. Bu aslında ‘Herşey hediyesi’ olarak gönderilmiştir.
Oysa bu kutunun içi kötülüklerle doludur. Saf Epimeteus kavanozun kapağını kaldırınca, bütün kötülükler dünyaya yayılır.
Galiba Marvel karakterlerinin bir bölümü de bu kutudan çıktı. Batı edebiyatı buna ‘Güzel kötülük’ diyor.
- BIST
- DOLAR
- EURO
- ALTIN