İşte ekonomistlerin 'büyüme' yorumu
Türkiye ekonomisi, yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 11.1 ile beklentilerin büyüdü. Türkiye'nin üçüncü çeyrek büyüme beklentisi yüzde 10 olmasıydı. Ekonomistler büyüme rakamlarını bigpara.com'a değerlendirdi:
MERKEZ'İN ELİNİ RAHATLAYACAK
İntegral Yatırım Menkul Değerler Araştırma Direktörü Tuncay Turşucu, "Büyüme verisi üçüncü çeyrek dönemde yıllık yüzde 11.1 ile beklentilerin çok üzerinde geldi. Buna karşın bir önceki çeyreğe göre çeyreklik veri ise yüzde 1.2 ile beklentilerin altında geldi. Yıllık büyümede geçen yıldan gelen düşük baz etkisi olduğunu söylemek lazım. Geçen yıl üçüncü çeyrek döneminde yüzde 0.8 daralma yaşamıştık." şeklinde belirtti.
Tarım grubundaki verilerin zayıf olduğunun söylenebileceğini belirten Turşucu, "Bunun dışında yıllık bazda imalat sanayi, inşaat, hizmetler, vergi gibi kollarda iyi performanslar görülüyor. Ancak bu performansların hemen hepsinde geçen yılın düşük baz etkisi bulunuyor" dedi.
Turşucu şöyle devam etti: "Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış çeyreksel verinin ise güçlü olmadığını görüyoruz. Burada yüzde 1.8 beklentiye karşılık yüzde 1.2 büyüme oluşurken, Tarım, imalat sanayi, finans ve sigorta, gayrimenkul gibi kollarda negatif veriler alıyoruz. İmalat sanayinin çeyreksel bazda büyümeye katkısının zayıf olması ilginç Çünkü sanayi üretim verilerinde arındırılmış verilerde üretim atışı yüzde 0.9 seviyesindeydi.
Yine çeyreksel veride inşaat, hizmetler kollarında iyi performans var. Özellikle inşaat sektör ilk iki çeyreğe göre büyümeye en fazla katkıyı bu çeyrekte sağlamış.
Özet olarak büyüme her zamanki gibi hanehalkı tüketimi odaklı devam ederken, ihracatın büyümeye pozitif katkısı devam ediyor. Ancak önemli bir faktörde geçen yıldan gelen düşük baz etkisi. Çeyreksel bazda ise çok güçlü bir veri olduğunu söylemek zor.
TCMB açısından bakıldığında sıkı para politikası duruşuna rağmen büyüme kanadının yüksek gelmesi pozitif ve Merkez’in elini rahatlatacaktır. TCMB sıkı para politikasına daha rahat devam edecektir."
6 YILDIR İLK ÇİFT HANELİ BÜYÜME
Global Menkul Değerler Analisti Rıdvan Baştürk, "Türkiye ekonomisi 2011 yılından bu yana ilk kez çift hanelerde büyüme kaydetti. Ancak bu durumun piyasa için sürpriz olmadığının altını çizmek gerekiyor. Özellikle son dönemde siyasi kanattan yılın 3.çeyreğinde çift haneleri büyüme söylemleri artmıştı. Yine de %8.5 olan piyasa beklentilerinin üzerinde gelmesi büyümeyi biraz daha anlamlı kılıyor" dedi.
Baştürk şunları ekledi: "Detaylara baktığımızda ihracatın büyümeye katkısının devam ettiğini görmekteyiz. Diğer yandan hanehalkı harcamaları da büyümeye katkı sağladı. Tabii burada yıl başında devreye alınan Kredi Garanti Fonu’nun katkısını da göz ardı edemeyiz. Kısacası ihracat ve KGF 3.çeyrekte çift haneli büyüme yakalanmasında ana katalizör oldular. İlk iki çeyrekteki revizeleri de hesaba katarsak yılın ilk 9 ayında yüzde 7’nin üzerinde bir büyüme kaydedildiğini görmekteyiz. Öncül aktivite göstergelerine baktığımızda yılın geri kalanında da momentum sürecektir. Sanayi üretiminin Ekim ayında yüzde 8.9 artış göstermesi önemli bir nokta.
Avrupa Birliği ekonomilerindeki toparlanmanın devamı ve TL’nin nispeten euro karşısında zayı seyretmesi ihracat kanalındaki güçlü seyrin devamı açısından oldukça önemli olacak. Ancak olumsuz nokta ise KGF’nin etkisinin yılın 4.çeyreğinde ilk üç çeyreğe göre etkisinin azalacak olması olacaktır."
2017’DE YÜZDE 6,5’İN ÜZERİNDE BÜYÜYEBİLİRİZ
Özyeğin Üniversitesi İşletme Fakültesi Ekonomi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ümit Özlale, "Hesaplama yöntemindeki kafa karışıklıklarını bir kenara bırakırsak, üçüncü çeyrek tam bir başarı hikayesi. Türkiye, G-20 ve gelişmekte olan ülkeler arasında en hızlı büyüyen ekonomi oldu. Benim en fazla dikkatimi çeken alt kalem ise makine ve teçhizat yatırımları… Geçtiğimiz dönemlerde hızlı büyüsek de sürdürülebilir büyüme açısından büyük önem taşıyan bu veride herhangi bir olumlu tablo yoktu. Yeni açıklanan verilerde ise makine ve teçhizat yatırımlarında yaklaşık bir yıl süren gerilemenin ardından yüzde 15’in üstünde görülen güçlü artış çok olumlu. Bu artışta Kredi Garanti Fonu, teşvikler ve baz etkisinin yanı sıra güçlü talebin iş dünyasında yatırımları artırma yönünde bir kararı tetiklediğini de düşünebiliriz. Yılın ilk yarısında büyümeye katkısı sınırlı kalan tüketimin özellikle dayanıklı mal kaleminde güçlenmesi bunun işaretlerinden biri" dedi.
Özlale şunları ekledi: "Büyümenin son çeyrekte de biraz hız kesmesine rağmen güçlü bir şekilde devam edeceğini düşünürsek, 2017 yılını yüzde 6,5’in üstünde bir büyüme ile kapatabiliriz. Bütün bu olumlu tabloya rağmen güçlü talebin getirdiği yüksek cari açığı da not etmemiz gerekir. 41,9 milyar dolarlık cari açık GSYİH’nin yüzde 4,7’sine denk geliyor. Türkiye gelişmekte olan ülkeler arasında cari açıkta da en yüksek orana ulaşan ekonomi oldu. Sermaye girişlerinin kısıtlı ve daha maliyetli olduğu bir dönemde kuşkusuz önemli bir gösterge"
TARIMIN PAYI AZALIRKEN, BU AZALMA NE İFADE EDİYOR
Alnus Yatırım Araştırma Uzmanı Vahap Taştan büyüme rakamını şöyle değerlendirdi:
Büyüme verisinin sonucunu enflasyona bağlayacağım daha başlığından belli fakat manşete bakalım öncelikle;
TÜİK’in açıkladığı verilere göre Türkiye ekonomisi yılın 2017 yılı 3. çeyreğinde yüzde 11,1 büyürken, geçen çeyrekteki yüzde 5,1’lik büyüme rakamı ise yüzde 5,4’e revize edildi. Aşağıda büyümeye ilişkin pasta grafik mevcut ve Türkiye ekonomisi hizmetler ağırlıklı seyrini koruyor. Tabii burada bazı noktalara dikkat çekmek lazım.
1. Yılın üçüncü çeyrek dönemleri, yılın diğer dönemlerine göre tarımın ağırlığının arttığı dönemlerdir. Bu nedenle önceki yılların aynı çeyreklerine göre karşılaştırma yapmak daha doğru olacaktır. Sırasıyla 2015, 2016 ve 2017 üçüncü çeyrek dönemlerinde tarımın payı 12,4 – 11,16 ve 10,5 şeklinde azalan bir trend izliyor. Bu ne demek? Bu temelde tarımın diğer sektörlere göre reel olarak (yani fiyat etkilerinden arındırılmış bir biçimde) daha az büyüdüğü anlamına gelebilir. Bunu sonuç bölümünde enflasyona bağlayacağım.
2. İnşaat sektörünün Türkiye’deki büyüyen hikayesi hızla devam ederken 2017/3Ç dönemi bu büyümenin ivmelendiğine işaret ediyor. Değer olarak bakacak olursak, 2015/3Ç de inşaat sektörünün büyüklüğü 50,7 milyar TL olurken, 2017/3Ç döneminde yaklaşık 72 milyar TL düzeyinde.
3. Aynı karşılaştırmayı sanayi ve sanayi içerisinde yüzde 84 paya sahip imalat sektörü için de yapmak mümkün fakat yüzde olarak inşaatın altında kaldığımız da aşikar.
4. Hizmetler sektörü ise Türkiye ekonomisinin ana yapısını oluşturan bir kompozisyon çizerken, büyümesindeki yüksek rakamları koruyor. Harcama kalemlerine de baktığımızda hanehalkı harcamalarının da bu tarafa yöneldiğini belirtmek mümkün.
Biraz daha detaya inelim: Dikkatimi çeken ve olumlu olarak gördüğüm bazı noktalar da mevcut: Türkiye ekonomisi dinamikleri evet bir harcama üzerine kurulu olsa da (hane halkı, kamu, ihracat) üretim kanadında benim özellikle dikkat çektiğim iki başlık var. İlki gayrisafi sabit sermaye oluşumu; bu çeyrekte yüzde 12,4’lük büyüme var ve bu rakam 2015 yılı 2.
Çeyreğinden sonraki en yüksek seviyede. Tabii ki bir baz etkisi mevcut ve 2015 yılı ortalama büyümesinin hala altındayız fakat bir sıçrama olduğu görülmekte. İkinci konu ise dayanıklı tüketim malı harcamaları. Bu harcama tipi ekonomide güven endeksleriyle ile birlikte hareket eder ve görünen o ki evet bir baz etkisi var fakat hane halkı harcamalarında dayanıklı mallara olan talebi de olumlu görmek gerekiyor.
Henüz Türkiye ekonomisinin yeni bir büyüme çevrimine girdiğini belirtmek zor fakat geçen yılın ardından iyi bir sıçrama yaptığımızın da kesinlikle altını çizmek gerekiyor.
Enflasyon büyüme – Enflasyon Tarım İlişkisi
Türkiye ekonomisindeki en önemli problemin enflasyon olduğunu bir süredir vurguluyoruz. Bu vurguya da gönderme yapmak adına tarım sektöründeki büyümenin artırılması gerektiğinin altını çizmek gerekiyor. Büyümenin enflasyon yaratabildiği hemen hemen bir çok ekonomi teorisyeni için gerçek. Yani Türkiye ekonomisi için bir talep enflasyonu konuşabiliriz fakat bu konuşma 2017 yılına özel. Üretim tarafında ise TCMB tahminleri çıktı açığının azaldığına işaret etse de henüz bunun enflasyona yansıması yok. Çıktı açığının azalması demek, ekonominin varolan potansiyelini daha iyi kullanması demektir. Peki bunun da yetersiz olduğu noktada çözüm nedir? Bir süredir konuştuğumuz yapısal reform; Yani ekonominin yapısına direkt etki edecek reformlar.
Kısa bir sonuç: 2014 yılında yüksek faiz konuştuk (öyleydi de daha Ocak ayında TCMB tarihi bir karar aldı) 2015 yılında iki seçim atlattık, 2016 yılında iç ve dış şoklarla zaman kaybettik, 2017 yılında yüksek enflasyon, politika, dış ilişkiler, jeopolitik riskler konuştuk. Yani gündem 3 yıldır ekonomiden oldukça uzak. 2018’i bu çerçevede yan gündemlerden uzakta, ekonomiye olumlu etki edecek gündemlerle karşılamayı umuyorum. Diğer bir konu: 2018’de Türkiye ekonomisi gündemi finansal istikrar, fiyat istikrarı ve yumuşak iniş (hatırlanırsa küresel kriz sonrasında çok konuşmuştuk) üçlüsünde dönecek. Daha detaylı bir büyüme raporunu yıllık raporumuzdan takip edebilirsiniz.
- BIST
- DOLAR
- EURO
- ALTIN