Gelişmekte olan ülkelerde yapısal reformlar (3)
<ımg class="yeniImg" border="0" hspace="10" vspace="5" src="https://image.hurimg.com/i/hurriyet/75/0x0/66cecf64601c04688fb9b4bf.jpg" align="left"> Biliyorsunuz arada buradan görüştüğüm yabancı yatırımcıların gelişmekte olan ülkeler hakkındaki değerlendirmelerini veriyorum.
ımg>Şevin Ekinci
Ekinci Economics Consulting
sevin.ekinci@ekincieconomics.com
https://twitter.com/sevinekinci
Gelişmekte olan ülkelere yatırım yapan yabancı yatırımcıların en çok dikkat ettiği konu yapısal reformlar, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye de 2002 Türkiye’si değil artık, yabancı yatırımcılar o zamanki kadar faiz oranlarını tartışmıyor daha çok yapısal reformlara yoğunlaşmış durumdalar. Zira gelişmekte olan bir ülkede hem reel hem de hisse senedi piyasalarında sektörlere yatırım yaparken önce o sektörde ne reform yapıldığına bakıyorlar. Artık 2002’de analist olarak taktığımız gözlükleri yenileriyle değiştirmeliyiz. Diğer gelişmekte olan ülkelerle kıyasladığımızda onca vaade rağmen arz-taraflı reformlarda Türkiye hala çok geride görünüyor. Yabancı yatırımcılar şu anda bunun sebebini Türkiye’de seçim tarihine bağlayarak 7 Haziran seçimlerinden sonrasına bel bağlamış durumdalar.
Yapısal reformlarda geride miyiz?
Türkiye hala faizle mi yapısal reformlarla mı büyümeli konusunu tartışırken diğer gelişmekte olan ülkeler yapısal reformlar konusunda Türkiye’den açık ara farkla önde gidiyor. Her ne kadar son iki-üç yıldır Çin’de çok düşük büyüme rakamları gelecek diye alarm verenler olsa da bu sene için Çin’de hala yüzde 7 büyüme bekleniyor. Bu beklenti Çin Merkez Bankası tarafından verildi. Gelişmekte olan ülkelerde son 18 ay boyunca yapısal reform paketleri açıklandı, artık açıklanma aşaması çok geride kaldı bu yıl uygulanmaya geçmeleri test edilecek. Bu reformların bu ülkelerde başarıya ulaşmasının ana göstergesi de ülke liderlerinin bu reformları gerçekleştirme konusundaki arzularını, kararlılıklarını sergilemeleri oldu. Burada önemli bir detay, açıklanan aynı reformların bile önemli sektörlere etkileri ülkeden ülkeye farklılık gösteriyor.
Hindistan ve Çin’de yöneticiler bu yapısal reformlara o kadar bağlılar ki bunu milli bir gereklilik olarak görüyorlar o yüzden reformlardan hangi sektörlerin faydalanıp zarar görebileceğini rahatlıkla tespit edebiliyorsunuz. Brezilya ve Meksika da ekonomik görünüm çok daha muğlak, gelişmeler daha çok politik faktörlere bağlı. Türkiye’de ise reformların gerçekleşmesinin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Haziran seçimlerinde AKP’nin seçimleri kazanma odağında olduğu düşünüldüğünden dolayı bu tarihten sonrasına erteleneceğine inanılıyor. Yapılan reformların yabancı yatırımcılar tarafından bu kadar dikkatlice takip edilmesinin sebebi o gelişmekte olan ülkede hisse senedi tarafında yatırım yapacakları sektörü seçmelerinde rol oynamasından kaynaklanıyor. Bizde yıllardır yatırımcılar Borsa İstanbul’da yüzde 50’lerde paya sahip olan bankacılık sektörüne yoğunlaşmışken, diğer gelişmekte olan ülkelerde reformu yapılan her sektör yabancı yatırımcının radarında. Yani aslında yapısal reformlar sadece ülkenin gelişmesi ve reel sektördeki büyüme açısından değil, borsada sektörlerde yatırımcı yelpazenin genişlemesi açısından da bir gereklilik.
Çin’de Komünist Partisi 60 maddelik reform planını 3. Genel Kurulu’nda (Kasım 2013) açıkladığından bu yana bir sene geçti. Her ne kadar Çin devlet başkanı bu süreç içerisinde daha çok politik otoritesini kurmaya ve merkezileştirmeye çalışsa da aynı zamanda Kamu İktisadi Teşekkül (KİT)’leri vuran yolsuzluk dosyalarını da takip altına aldı. Yerel hükümetlerde tek tek mali reformlar yapıldı. Yapılan reformların tarım sektörüne pozitif etkileri olacak; ölçek tarım usulü hem daha fazla verimlilik getirecek hem de tahıllardan elde edilen ürün sayısını arttıracak.
Bankacılık sektöründe düşürülen net faiz marjları ile özel ve yabancı bankalarda artan rekabet buradaki büyük devlet bankalarının aleyhine olacaktır. Ancak yapılan finansal reformlar neticesinde fırsatları değerlendirebilen bankaların kazançlarını arttıracakları yeni alanlar var. Çin’de orta sınıf tabaka genişliyor, bunun neticesinde hem özel eğitim, hem turizm hem de yurtdışı turizm faaliyetleri hız kazanacak.
Enerji sektöründe ise yapılan reformlardan bazıları faydalanırken bazıları zarar görecek. Örneğin son fiyat dalgalanmalarından sonra kömür ve petrolden doğalgaz sektörüne daha çok yönelim olacak. Yenilenebilir enerji sektörü de yapılan reformlardan olumlu yönde etkilenecek. Ancak petrol, doğalgaz ve geleneksel yöntemlerle enerji elde eden sektördeki monopollerin (tekel) zayıflaması yine bu sektördeki ana oyuncular için uzun vadede büyük sorun yaratacak.
Çin hükümeti yapısal reform paketi kapsamında “2020’de Sağlıklı Çin” adlı bir program daha hazırlamıştı. Buradaki amaç on yıl içinde dünyadaki tüm mevcut olan sağlık hizmetlerine rahatlıkla ulaşabilmektir. Bu programdan reel sektörde ve borsada hem eczacılık, hem sağlık sektörü, hem de bu sektör altındaki tüm medikal ürün satan firmalar fayda sağlayacak. Bu program sayesinde ve orta tabaka sınıfın genişlemesi ile ülkede özel hastane ve özel sağlık hizmeti için talepler artacak, muadil tüm sektörler de olumlu etkilenecek.
Çin hükümeti emlak sektöründe de son beş yılına damga vuran problemlerden kurtulmak ve bu sektördeki volatiliteyi kontrol altına almak istiyor. Yine reform paketi çerçevesinde getirilenlerle telekom ve havayollarında rekabetin artması bu sektörlerde elde edilen kazançları arttıracak. Son olarak Çin’de elektrik ve su hizmetlerinden fiyat kontrollerinin kaldırılmasının buradaki piyasada ciddi kazançlara yol açacağı düşünülüyor.
Hindistan
Bu ay sonunda Hindistan’da yeni parlamento döneminin açılması ve yeni bütçenin açıklanacak olması neticesinde Modi hükümeti üzerinde reformları gerçekleştirmesi için baskılar artacaktır. Tüm bu reformlar önce parlamentodan geçecek. Hindistan Başbakanı Modi ülkenin başına geçtiğinden beri yapılan reformlardan dolayı emlak, imalat ve kömür sektöründe olumlu gelişmeler oldu. Her ne kadar kamu bankalarının özeleştirilmesi söz konusu değilse de sahipliğin holding şirketlerine geçirilmesine dair verilen önerge bankacılık sektöründe kazançlar görülmesine sebep oldu, böylelikle bu bankalara politik müdahaleler aza indirgenmiş olacak.
Brezilya’da reformlar Çin ve Hindistan’daki kadar başarılı olmadı henüz ancak devlet başkanı Roussef’in seçimleri kazanmasından sonra reform söylemleri sayesinde olumlu fiyatlanan sektörler oldu. Brezilya’da fiyat kontrolleri Dilma Roussef’in ilk döneminin (2011 ilk dönemi, 2014 tekrar seçildi) en belirleyici özelliği olmuştu. Enflasyonu kontrol altına almak için benzin, otobüs ve elektrik fiyatları düşük tutulmaya çalışılmıştı. Roussef’in ikinci başkanlık döneminde yeni Maliye Bakanı Ocak ayında yönetilen/yönlendirilen fiyatlar konusunda daha realist bir politika uygulayacaklarını duyurdu. Hem otobüs fiyatları hem de elektrik fiyatları arttırıldı. Otobüs ve metro fiyatları bir anda 2012 yılından bu yana ilk defa yüzde 17 arttı. Bazı bölgelerde 1 Şubat’ta benzin fiyatları yüzde 10 arttı. Maliye Bakanı hükümet kararıyla elektrik sektöründe sübvansiyon verilmesini veto etti, bu da sektörde fiyatları artıracaktır. Reformlar Brezilya’da henüz politik engellere takılmış durumda ancak en azından Rousseff’in reformlar konusundaki kararlılığı ve her söyleminde dile getirmesi yabancı yatırımcı güvenini arttırıyor.
Gelelim Türkiye’ye...
Türkiye’de her ne kadar hükümet bir paket açıkladıysa da yabancı yatırımcılar hala Türkiye’de yapısal reformları fiyatlamıyorlar. Çünkü bu yazımda belirttiğim gibi onları ilgilendiren uygulama ve bu uygulama testlerinin sonuçları. Yabancı yatırımcı gözünde Türkiye daha çok inşaata-dayalı büyüme modeline dayandırılmış bir ekonomi olarak görülüyor. Sektörler açısından bir olumlu resim görmeye çalışırsak bu tarz bir büyümeye dayalı model her ne kadar altyapıya dayalı sektörlere yarayacak olsa da yatırımcılar özellikle buradaki yüksek derecede borçluluk oranlarının ve sektördeki kur riskinin endişesini taşıyorlar. Türkiye’de inşaat sektöründe çalışan insan sayısı on yıl önce 1 milyondan geçen yıl 2,2 milyona çıktı.
2014 yılında ise hem inşaat yapımı hem de emlak sektöründe güç kaybı başladı, geçtiğimiz beş yılda ortalama yüzde 24 büyüyen ev satışlarındaki artış oranı yüzde 1’lerin altına indi. Hükümetin en son getirdiği “konut almak isteyene yüzde 15 destek” planını da bu sebebe bağlıyorlar. Sonuç, yabancı yatırımcılar hala seçim sonrasında hükümetten yapısal reformların gerçekleşmesini umut etmekteler. Aksi takdirde ne reel ne de hisse piyasalarında alternatif sektörlerde iştahlarının kabarmayacağı aşikâr. Türkiye’nin geldiği son vaziyette büyüme ortamını yaratacak olanın faizlerle oynamak değil, yapısal reformları uygulamaya geçirmek olduğunun bilincindeler. Türkiye artık 2002 Türkiye’si değil o zamandan bu zamana finansal ve makroekonomik anlamda çok yol kat etti, bu kazanımları uzun vadeye yayacak olan tek araç yapısal reformlardır, faiz bu ortamın içinde artık sadece istikrar aracıdır.
- BIST
- DOLAR
- EURO
- ALTIN