Küresel Enflasyon Riskleri Karşısında Türkiye
Fakat tam olarak bilmediğimiz şey ise, bunun ne zaman başlayacağı. Özellikle Fed Başkanı Powell’ın demeçlerine kulak verdiğimizde mevcut politika değişikliğine gidileceği zaman bunun bir anda olmayacağını ve tüm dünyaya önceden haber verilerek sürpriz bir durumla karşılaşılmasına sebebiyet verilmeyeceğini duyuyoruz.
Durma noktasına gelen ekonomik aktivitenin yeniden canlanmaya başlaması ve büyümenin desteklenmesi için faiz oranlarının düşük seviyelerde tutulması gerekiyordu. Para otoriteleri bunu yaparken de kamu harcamalarının devam etmesi gereğini gündeme getirilerek sıklıkla mali politikaların da eşgüdüm halinde para politikası ile birlikte çalışması konusunda çağrıda bulundular. Özellikle gelişmekte olan ülkeler açısından bu eşgüdümün ne kadar önemli olduğu daha belirgin hale gelmeye başladı zira şu günlerde dünya ekonomilerinin pandeminin ilk günlerinde masalarında olmayan hatta gündeme bile almadıkları konu olan enflasyonun sıklıkla dile getirildiğini duymaya başladık.
Aşılamaların başlaması ve kısıtlamaların nispeten hafifletilmesi sonucunda artan aktivite sonucuna bir büyüme bekliyoruz. Büyümenin enflasyon ile el ele gideceği geçmişteki dönemlerin tekrar etmemesi için bir bıçak sırtı dengenin yönetilmesi önemli hale geldi. Gelişmiş ülkelerde özellikle istihdamın artırılması ve hedeflenen enflasyon seviyelerine gelinmesi ana politika iken gelişmekte olan ülkeler tarafında muhtemel enflasyon artışlarına karşı önlemlerin alınabileceği emniyet kemerinin takılması gerekiyor. Gelişmiş ekonomilerde ekonomik faaliyetin yeniden canlanmasının emek sektöründe iyileşme, iş gücüne katılımda artış, işlerde büyüme, güçlenen tüketim harcamaları gibi unsurlar ön planda; fakat gelişmekte olan ülkeler daha çok dışsal faktörlere karşı dayanıklı olma gayreti içerisindeler.
Son günlerde olan bitene baktığımızda gördüğümüz şey şu: ABD 10 yıllık tahvil faizleri yüzde 1.70’leri aştı, petrol 70 dolarları gördükten sonra yeniden hızlı geri çekilmeler yaşadı, stoklar eridi ve hammadde temin problemleri baş gösterdi. Para ve sermaye piyasalarında önemli dalgalanmalar yaşandığı ortamda kimi ülkeler için yüksek enflasyon bir hedef, kimi ülkeler için ise bir endişe haline gelmeye başladı.
Gelişmekte olan ülkeler açısından ise fırsat haline gelen konu, bono ve tahvil getirilerinden yüksek verim elde edebilmek. Bununla da yabancı yatırımcı kaynaklı fon girişlerinin sağlaması bekleniyor. Aslında bir bakıma da gelişmekte olan para birimlerinin istifade edeceği günlerden geçiyoruz.
Türkiye açısından baktığımızda, bozulan fiyat istikrarının yeniden tesis edilebilmesi için normalleşme sürecinde gelen faiz artırımları ile sağlanmak istenen konu enflasyonu düşürebilmek. Peki önündeki riskler neler? Artan gıda fiyatları, dalgalanan enerji fiyatları, ara malı ve hammadde fiyat artışları, turizm gelirlerinin sekteye uğraması. Bu riskler bertaraf edilmediği müddetçe cari açık vermekten kurtulmak zor. Bu durum devam ettiği müddetçe de yabancı para cinsi borçlanmadan kurtulmak kolay değil. Bu borçlanmanın maliyetini de yükseltecek faktör nedir? Risk primi. O halde hem Türkiye hem de gelişmekte olan diğer ülkelerin şu anda gündemlerinde ana konu risk primi faktörünün yükselmemesini sağlamak olmalı. Dolayısıyla risklerin minimum seviyeye indirilmesi için sadece faiz oranı aracı yeterli olmayacak. Bu konuda hangi gelişmekte olan ülke daha geniş adımlar atarsa, dış kaynaklar için cazibe merkezi olmak açısından farklılığını ortaya koyarak yerel para birimini dışsal şoklara karşı korunaklı hale getirecek.
- BIST
- DOLAR
- EURO
- ALTIN