Yabancı sermaye ve piyasalar üzerine etkileri
Bunu yaparken de yabancı sermayeyle işbirliğine gitmek zorunludur. Büyük ekonomilerle kıyaslandığında şirketlerimizin çok küçük kalması bu konuda miktar ve oran kısıtlamasının ne kadar gerçekçi olduğu konusunda şüpheye yol açmakta, ancak aşağıda da belirteceğim gibi oyunun kurallarının konulma şekli ve kontrolü ile sorun çıkmasının önüne geçilebilmektedir.
Şimdi sormamız gereken soru; yabancı sermayenin bize getirecekleri ve yükleyeceği yükümlülüklerin neler olduğudur. Yabancı sermayeyle Türkiye sınırları içinde de, diğer ülkelerde de işbirliğine gidilebileceğinden olaya çok boyutlu bakmamız gereklidir.
Yabancı sermaye güvenilir, istikrarlı ülkelere yatırım yapar ve karşılığında da güvence ister. Kendi haklarının savunulamayacağı ve her an istismar edilebileceğini düşündüğü piyasalara ya girmez ya da çok yüksek prim talep eder.
Bu durumda istikrar ve güven ne kadar yüksekse talep edilecek prim o kadar düşük vade de o kadar uzun olmaktadır.Dolayısıyla geçmişte yüksek reel faiz ödenmesinin nedenini öğrenmek için ülkemizdeki geçmiş dönemdeki istikrarsız siyasi ve makroekonomik gelişmelere bakmak yeterlidir.
Yabancı sermaye ülkemize çok farklı şekilde gelebilmektedir. Bunlardan en önemlisi bizim doğrudan yabancı sermaye yatırımı dediğimiz ve ülkemizde işgücüne yeni iş sahaları yaratmak suretiyle uzun süre kalma hedefiyle gelen yabancı sermayedir.
Bu tarz yatırımlar kısa vadede ülkemize girişte tıpkı sıcak para dediğimiz ve menkul kıymet fiyat hareketlerinden veya faiz getirisinden nemalanmak amacıyla ülkemize gelen yabancı sermayenin yaratmakta olduğu etkiyi yaratabilmektedir. Dövizde satış baskısı oluşturabilmekte ve faizlerde gevşemeye neden olabilmektedir. Ayrıca yatırım yapmayı planladığı sektördeki şirketlerin değerinin yükselmesine de neden olabilmektedir.
Bu durumda önemli olan husus ne amaçla olursa olsun ülkemize gelen yabancı yatırımcının döviz arzı yaratmak suretiyle YTL’de değerlenmeye yol açmasının kaçınılmaz olduğudur. Yatırımlarını Ülkemiz dışına çekmeğe başladığında ise döviz talebi yaratacağından YTL’de değer kaybı söz konusu olacaktır. Bu durum ne kadar uzun sürerse reel sektörümüz de bundan o kadar fazla etkilenecektir.
Öncelikle aşırı değerli YTL nedeniyle yerli üretim aksamaya başlayacak ve bir süre sonra ithalata bağımlı bir ekonomi haline gelecektir. Özellikle ara malı üretiminin durması ve ithalata bağımlı olunması kurlardaki dalgalanmalarda ortaya çıkacak fiyatlama sorunları nedeniyle üretimin durmasına bile yol açabilecek tehlikeli bir gidişin başlangıcı olabilir. Şu an ithalatımızın %72 sinin ara malı olduğunu düşünürsek durumun önemi daha fazla anlaşılabilir.
Peki kurdaki aşırı değerlenme dediğimiz yabancı sermaye giriş sürecinin olumsuz etkilerinin ortadan kaldırılması mümkün müdür? Tabi ki mümkündür. Bu amaçla gelen yabancı sermayenin yarattığı döviz arz fazlasının YTL verilerek satın alınması ve kurun belli bir marjda tutulması gerekmektedir. Bu amaçla yaratılan YTL’nin enflasyonist bir etki yaratmayacağı aksine faizlerin düşmesine zemin hazırlayacağı unutulmamalıdır. Burada yabancı sermayenin ülkemize giriş hızı ve sürecin uzunluğunun takip edilmesinin çok büyük önem arz ettiği gözden kaçırılmamalıdır.
Diyelim ki bu ilk olumsuz etkiyi ekonomiye ve reel sektöre zarar vermeden doğru politikalarla atlattık. Ya sonra? Gelen sermayenin hangi amaçla geldiğinin yakından takip edilmesi gerekmektedir. Eğer portföy yatırımı için gelmişse piyasa (faiz,döviz,borsa) istediği seviyeye geldikten sonra karını realize ederek çıkmak isteyebilir.Geçtiğimiz dönemde reel faizlerin gereğinden fazla düşmesi nedeniyle yabancı bankaların yurt dışında YTL cinsi tahvil ihracı yoluyla borçlanmaya gittiklerini göz önüne aldığımızda, piyasadaki tahvil arzı noksanlığını bu bankalar gidermişler ve düşük faizle borçlanma imkanına kavuşmuşlardır.
Reel faizler büyüme+enflasyon+ülke riski gibi verilere göre oluşur.Dolayısıyla bunun dışına çıkılan durumları yabancı finansal kurumların değerlendirmesi son derece doğaldır.Burada yabancı bankalar dengeleyici bir rol üstlenmişlerdir. Bunun yanında, özellikle reel sektörün ve Hazine,TCMB gibi kurumların dalgalanmalardan olumsuz etkilenmemesi büyük önem arz etmektedir.
Hazine kısa vadede tahvil arz fazlasını emebilecek kapasitede olmalı, TCMB ise Piyasada oluşabilecek kısa vadeli dengesizliklere bağımsız olarak müdahale edebilmelidir. Burada bağımsızlığın başına buyruk anlamına gelmediği, aksine hükümet tarafından belirlenen politikalara uyum içinde ve diğer kurumlarla koordineli bir şekilde görevin yerine getirilmesinin etkin olmanın ön koşulu olduğu akıldan çıkarılmamalıdır.
Hikmet BAYDAR
hikba@deltamenkul.com.tr
- BIST
- DOLAR
- EURO
- ALTIN