Global resesyon risk mi, fırsat mı?
ABD 1970’li yıllarda stagflasyonu yaşamıştı. Aynı dönemde hem durgunluğu, hem de fiyat artışlarını yaşamıştı. Faiz artırımlarıyla talep dizginlenmeye çalışılırken, maliyet enflasyonu ile mücadelede faiz artırımlarının durgunluğu tetikleyici bir unsur olabileceği göz ardı edilmektedir. Global anlamda en büyük cari açığı veren ABD bu açığı bastığı paralarla kapatmak durumundadır. Bunun için global anlamda dolara talebi sağlaması gerekmektedir. O yüzden söylemler hep “güvenli liman USD” şeklindedir. Bu arada Rusya Ukrayna’ya saldıracak diye diye bunu motive eden ABD, benzer rolü Çin Tayvan’a girecek diyerek de oynamaya devam ediyor. Burada önemli olan riski sevmeyen sermayenin dolara geçmesidir.
Dikkat edildiyse ABD son yılların en büyük enflasyonuyla karşı karşıya olmasına rağmen, dolar güçlenmektedir. Oysa ekonomide enflasyon yaşayan ülke parası değer kaybeder. ABD doları ise bu kuralın doğru olmadığını, algı yönetimiyle tam tersi davranışların sağlanabileceğini göstermektedir. Faiz artırım sürecinde ABD tahvilleri değer kaybetmektedir. Ancak tahvillere ciddi fon satışları gelmemektedir. Kaldı ki uluslararası fonlar ciddi USD nakit pozisyonundalar. Son zamanların rekor nakit pozisyonu diyebiliriz. O zaman faiz artırımlarının sonunu bekleyerek ABD tahvili alımını gözlüyor olabilirler.
Almanya Maliye Bakanı stagflasyon riskinden bahsetmiştir. Bu durum Almanya ekonomisindeki durumu açıkça ortaya koymaktadır.
Dünyanın en büyük varlık yönetim şirketi BlackRock'ın CEO'su Larry Fink, enflasyonun küresel tedarik zincirlerindeki bozulmanın etkisi ile daha birkaç yıl yüksek kalmaya devam edeceğini söyledi. Demek ki yakın bir gelecekte enflasyon düşüşü beklentisi rafa kalkmış durumda. Fink demecinde, Fed'in para politikasını sıkılaştırmada aşırıya kaçması durumunda bir resesyonun yaşanabileceğini de vurguladı. Burada Fed’in davranışları son derece önemlidir.
Dünya bankasının yaptığı açıklamalar son derece önemlidir. Dünya Bankası birçok ülkenin resesyondan kaçınmasının zor olacağını ifade etmiştir. Yayınladığı raporda 2022 yılı için küresel ekonomi büyüme oranını yüzde 4.1 den yüzde 2.9 seviyesine indirmiştir. Dünya Bankası yaptığı değerlendirmelere göre işlerin en azından önümüzdeki iki yıl içerisinde iyileşmeyeceğini düşünüyor. Bankanın hem 2023 hem de 2024 yılları için küresel büyüme beklentisi yüzde 3 seviyesinde. Rapora göre, 2021 ve 2024 yılları arasında görülecek küresel büyümenin yüzde 2,7 oranında yavaşlayacağı tahmin ediliyor ki bu oran 1976 ve 1979 yılları arasında görülen küresel büyümenin iki katı.
Gelelim bu global risk bizim için bir fırsat oluşturabilir mi kısmına;
Uluslararası firmalar global ölçekte hareket etmekte ve birden pozisyon değiştirmeleri, küçülmeleri veya hızla büyümeleri çok zor ya da zaman gerektirmektedir. Gerekli fizibilite çalışmalarından tutun yetkili kurulların harcama bütçesini onaylanana kadar geçen süreç hızlı hareket etmelerini engellemektedir.
Türkiye’nin üretim yapısına baktığımızda daha çok KOBİ firma ağırlıklı olduğunu görmekteyiz. Bu küçük firmaların üretim kapasiteleri çok esnektir. Talep olduğu sürece 3 vardiyaya kadar üretimlerini katlayabilme potansiyellerine sahipler. Kaldı ki AB pazarına yakın olmamız bize lojistik avantajı sağlamaktadır. Kobi tarzı firma ağırlıklı olan ekonomide sipariş için verilen termin süreleri de kısa olabilmektedir. Görüleceği üzere riski fırsata çevirme potansiyelimiz oldukça fazladır. Burada önemli husus bunun için bir pazarlama ve satış eylem planı ile bütçesinin oluşturulması, firma içi ekibin de bu hedefe uygun hale getirilmesidir. Bunun için de fırsatlar hala devam etmektedir.
Saygılarımla,
Hikmet Baydar
www.3-goz.com
- BIST
- DOLAR
- EURO
- ALTIN