Avrupa’da siyasi belirsizlik dönemi başlıyor
Uzun vadede hem Avrupa Birliği’nin, hem de Birleşik Krallık’ın dağılma süreci başlamış olabilir. Sorunlu ülkelerde radikal sol yükselirken, Kıta Avrupası’nın batı ve kuzeyinde de aşırı sağcı eğilimler yükseliş trendinde. Özellikle göçmen sorununun buna yol açtığını, Avrupa’da artık kendinden olmayana tahammül edememe durumunun, buna en uyan kelime olan şovenizmin yükselişte olduğunu söylemek lazım. Bir tarafta ekonomik sorunlar yaşayan küçük ülkeler, diğer yandan bu ülkeleri sırtlarında taşıyan büyük ülkeler ve bu durumdan hoşnut olmamaları, bir diğer kanalda mülteci krizi nedeniyle bozulan demografik denge ve yapılar...
Bu görüntü ve siyasi trendler itibarıyla Avrupa 1919 – 1939 dönemine en yakın görünüm içerisine girdi. İki dünya savaşı arası bu dönemde 1. Dünya Savaşı’ndan herbiri zararla çıkan Avrupa ülkelerinde işsizlik ve enflasyon yükselmiş, siyasi ve ekonomik politikalarda uğranılan başarısızlıklar Almanya ve İtalya’da faşist iktidarlara zemin hazırlamış, 1929 ekonomik bunalımından bütün dünya etkilenmiş; Almanya savaş tazminatını ödemekte zorlanmış ve İngiltere ve Fransa kutbu da ABD’ye olan borçlarını ödemekte güçlük çekmişlerdir. Küresel kriz döneminden beri ekonomide belini doğrultamayan Avrupa’da mesafeler her geçen gün biraz daha uzamaktadır. Avrupa, bırakın göçmenleri, artık kendi milletinden olmayan Avrupalı’ya bile tahammül gösterememektedir. Geçen yıl Fransa yerel seçimleri bu konuda korkutucu sinyaller vermişti. Fransa’da Aşırı Sağcı Cephe, İngiltere referandumu sonuçlanır sonuçlanmaz referandum çağrısı yaptı. Hali hazırda Fransa’da yeni çalışma yasasına yönelik protestolar Hollande hükümetine zarar verdi. Erken seçim veya referandum olmasa bile, 2017’deki Cumhurbaşkanlığı seçiminde yeniden seçilmesi zor görünüyor. Le Pen liderliğindeki Aşırı Sağcı Cephe geçen yılki yerel seçimlerde büyük yükseliş göstermişti. Bu siyasi oluşumun AB karşıtı olduğu biliniyor.
Küresel kriz döneminde ise; ABD’deki mortgage krizi ve global ekonomilerde yarattığı olumsuz koşullar Avrupa’ya kamu borç krizi şeklinde yansımıştı. Yunanistan, İspanya, Portekiz ve İtalya gibi sorunlu ülkeler yüksek kamu borç seviyeleriyle büyük bir krizin içine girmiş ve yardım talebinde bulunmuşlardı. Üye ülkelerin ortak para biriminden sonra, politika yapıcı Avrupa Merkez Bankası olduğu için devalüasyon yapamamaları kamu harcamalarında artışa yol açmıştı, bu da borçlanma oranlarının, özellikle Portekiz ve Yunanistan’da tavan yapmasına neden olmuştu. Bu dönemde Yunanistan ve İrlanda tahvil faizlerinin rekor seviyelere çıktığı görülmüştü. Küresel kriz döneminden beri resesyon tehdidinden kurtulamayan, borçluluk, işsizlik ve finansal sistem sorunları çözülemeyen bu ülkelerde AB’ye olan öfke günden güne büyümekte ve AB karşıtı sol siyasi hareketler gitgide güç kazanmaktadır. Zaten bugünlerde hemen hemen her ülkenin isminden bir “exit” kelimesi türetmek moda oldu.
İngiltere açısından da çok önemli siyasi sonuçları olacak, daha doğrusu Birleşik Krallık’ın geleceği açısından. İskoçya’da yeni bir referandum gerçekleşirse bunun sonucu 2014’ten çok daha farklı olacaktır. 15 – 20 yıl gibi bir süre içinde aynı futbol milli takımlarının ayrı olması gibi, İngiltere, İskoçya, Galler farklı ülkeler olabilirler. Kuzey İrlanda’nın ise önce Birleşik Krallık’tan ayrılması, sonra da İrlanda ile birleşmesi daha yüksek ihtimal olur. İngiltere’de istifa kararını açıklayan Başbakan David Cameron’ın yerine Brexit kampanyalarıyla öne çıkan eski Londra Belediye Başkanı Boris Johnson’ın isminin konuşulması ise; İngiltere’yi artık daha popülist bir noktaya doğru götürecektir. ABD’de de şovenist söylemleriyle öne çıkan Donald Trump Başkanlık seçimlerini kazanırsa dünya hepten karışacak. Bu bakımdan Brexit dünya ekonomileri ve siyaseti için bir dönüm noktası olarak görülebilir. AB’nin ve Birleşik Krallık’ın tabutlarına ilk çiviler çakılmış olabilir.
- BIST
- DOLAR
- EURO
- ALTIN